Betty'nin Hayatı

27 Nisan 2011 Çarşamba

BBB-YANİ BARCELONA - BAYILDIM - BİTTİM ....

Sonunda yıllardır hayalini kurduğum Barselona'ya gittim. Tek kelimeyle harika bir yer...Normal de ben tatillerde 3. günden sonra bir darlanırım dönmek isterim .Ama bu şehirden değil dönmek , bu şehirde ömrümü geçirmek istedim. Bir şehir hem bu kadar kalabalık hem bu kadar sakin olabilir mi ? Kornayı sadece araba aksesuarı olarak kullanan , insanları hep mutlu ve rahat olan , her binası tarih ve estetik kokan bir şehir de kim yaşamak istemezki .... Gaudi , La Rambla Caddesi , La Sagrada Familia ,Guell Parkı Barcelona'yı Barcelona yapan yerler.... Tabiki şarap ve Sangaria vazgeçilmezleri ...Ben her ne kadar kana kana içemesem de tatlarına baktım... Yemekleri bir harika ....Deliler gibi yürüdük gerek yer altında :) gerek yer üstünde ama yinede 2 kilo alıp gelmişim...Çünkü yemekler hem çok kalorili hem de çok yağlı ama bir o kadar da leziz ...Neyse bunları düşünmeyeceğim rejim başladım bile :)))Ama tapas ( kapak demekmiş )  ve paella muhteşem lezzetli ve çeşitli ....



İspanyollar -ki görmek oldukça zor turistler öyle çok ki - çok rahat insanlar....Genç nüfusun sahip olduğu çocuk sayısına inanamadım . Biz burada bir çocuk yapalım tam olsun , eğitimi , vereceğimiz imkanlar süper olsun diye düşünürken , 26 yaşlarındaki evli çiftler minimum 2 çocuğa sahip ...
A unutmadan aynı zaman da köpekleri de var . :)))) Ve erkekler bebekleriyle inanılmaz ilgili .Birkaç tane böyle kare gördüm ve gözlerim doldu.

Bir de heykeller ... Ah o heykeller yok mu muhteşem insanın saatlerce bakası geliyor... Üstelik bizdeki gibi ucube olarak nitelendirilmeden heryerde var heykellerden.... Mesela şu aşağıdaki heykelin Taksim Meydanına yapıldığını düşünsenize... :)



Bana ilginç gelen bir şeyde Barcelona'da boğa güreşleri yasak ve yapılmıyor. Büyük bir arenayıda alışveriş merkezi yapmışlar. Meğerse Katalan'lar hiç haz etmezmiş boğa güreşinden....



Caddeler geniş ve rahat . İnsanlarda aynı o şekilde bir çiftin içinden öpüşmek geliyorsa restorant önü , cadde ortası farketmiyor onlar için .Burada olsa laf işitirler , insanların gaip bakışlarına maruz kalırlar ama orada benim yorumum ve inanıyorum ki bir çok insanın yorumu " ay ne güzel seviyorlar birbirlerini " şeklinde oldu.Zaten benden size bir tavsiye mümkünse sevgilinizle ya da eşinizle gidin . Ben gidemedim ama hayalini kurdum benim kimse bilmez zaman zaman gözlerimi kapatıp sanki La Rambla'da onunla elele gözgöze yürüyormuşum gibi hissettim. Şşşş aramızda fazla merak etmeyin , ölsem söylemem, söyleyemem .Aaaaa ısrar etmeyin a dostlar :)) ....Tabi şunu da belirteyim dostlarla gitmenin keyfide bir başka tabi....




Alışveriş hayallerimizi çok fazla gerçekleştiremedik . Çünkü Paskalya dönemi ve zaten çalışmamaya ultra meyilli bir toplum olarak paskalyada da istiflerini hiç bozmamış arkadaşlar . Turist var kazanırız , ekonomiye katkıda bulunuruz diye dertleri yok . Kanımca "amaaaan dünyaya bir kere geldik o da eğlenmeye geldik " gibi temel bir hayat felsefeleri var . Ki zaten bu felsefe de değil mi birazcık beni orada yaşamaya iten nedenlerden biri. Siesta , fiesta ne arasan adamlarda var . Boş kalınca da çalışıyorlar. Bundan iyisi Şam'da kayısı ....

Çok yakın arkadaşlarımla gittim. Aynı zaman da tanımadığım bir çift daha vardı ki genel de burada isim yazmam ama aynı kafada olduğumuza inanadığımız için yazıyorum . Evet bir risk gibi gelebilir akıllara ama hiç tanımadığımız bir çiftle tatile gittik hem de yurt dışına ama o kadar iyi anlaştık ki sanırım bundan sonra tatile sürekli beraber gideceğiz. Adı Yelda ismini yazmamın bir nedeni de kendisi de bir blog yazarı ve harika bir bloğu var bir incelemenizi tavsiye ederim. http://hayatcadisi.blogspot.com/

İnsanların tatile gittiği kişiler çok önemlidir bilirsiniz. Tatilinizi vezir de edebilirler rezil de ama çok şükür hiç böyle bir durum yaşamadım bugüne kadar en son tatilim de çok çok keyifliydi. Çok güldük , çok yürüdük , çok konuştuk ama bir kere bile birimiz yorgunuz demedik .... Tabi dönüş yolunda uçakta şahsen ben bir ruh gibiydim.

Ben daha fazla konuşmadan resimlerle sizleri başbaşa bırakayım....





Gece hali ise bambaşka bu şehrin....


Ve tabiki Flemanko izlemeye giderken ortama uygun olsun diye gülümü de takıverdim saçıma :)))


İnanılmaz kendime geldim bu tatilde....Tam planladığım gibi kafamdaki herşeyi İstanbul'da bıraktım ve gezdim gönlümce.... Yine bir fırsatım olsa yine giderim , yine giderim....

Son sözüm de budur....Yine gidelim Barcelona'ya ....................

13 Nisan 2011 Çarşamba

TİYATRO

Merhabalar ,

Tiyatro aşığı olan ben uzun zamandır tiyatroya gidemiyorum diye kendime kızarken bu hafta Zülfü Lİvaneli'nin romanından uyarlanmış "Leyla'nın Evi" adlı tiyatro ya gittim.
Ben ki izlediğim tiyatrolardan inanılmaz etkilenip birkaç gün etkisinde kalırım ancak bu oyunda maalesef konu itibariyle böyle bir etkide kalamadım . Ancak başta Ayça Varlıer ve Celile Toyon'un oyunculuğuna hayran kalmamak elde değil. O nasıl performans , o nasıl bir enerjidir. Konu çok içeriğine girmeden havada kaldıysa da bu iki usta oyuncunun performansı dudak ısırtan türden . Ayça Varlıer'i 2007 senesinde açıkhava da Erol Evgin'le Hisseli Harikalar Kumpanyası'nda izlemiştim , oradaki performansı da fena değil di ama bu kadarını hiç ummazdım. Gerçekten bu kadar konsantre ve gerçekçi oynaması inanılmaz.

Bizim gittiğimiz oyunda Volkan Severcan yerine başka bir oyuncu oynuyordu. Adını maalesef şu an da hatırlamıyorum ama kendisinin oyunculuğu bana çok yapay geldi.  Elbet yorum yapmak bana düşmez ama ben çok amatör buldum. Belkide Volkan Severcan'ı çok beğendiğimden ötürü onun oynamamasına üzüldüğüm için de böyle düşünmüş olabilirim...

Konusunu buradan anlatmıycam gitmek isteyenler için .... Ancak anlatmak istediğim şu ki her tiyatro izleyişimde içimden bir şey kopar. Lisedeyken bende tiyatro oynamıştım.Ülker Köksal'ın Uzaklar adlı oyununu sergilemiştik.  İnanılmaz keyif verici bir şey . O sahneye çıktığınızda herşeyi unutmak dünyanın en güzel duygusu olsa gerek . Eğer bir kez daha dünyaya gelirsem mutlaka tiyatrocu olmak istiyorum.



Caddebostan Kültür Merkezi'nde gittik bu oyuna. Orada dikkatimi çeken birşey oldu. Salon full doluydu ancak gelen izleyicilerin çok büyük bir kısmı 60 yaş ve üzeriydi. İçim cız etti. Tiyatrolarımız bu kadar başarılı ,bu kadar değerli tiyatrcularla doluyken neden gençler bu kadar ilgisiz ? Çok çok üzüldüm. Bunun için birşeyler yapmam gerek diye düşündüm ama maalesef elimden birşey gelmiyor. Ama belki de basının ve üniversitelerin bu konuya biraz daha eğilip tiyatroyu seven bir nesilin yetişmesine katkıda bulunabilir.

Benim nacizane fikrim budur....

Sevgilerimle ,

Özge

11 Nisan 2011 Pazartesi

HAYAT BİLDİĞİ GİBİ GELSİN

Artık sorgulamıyorum. Biliyorum ki kaderimde ne varsa o yaşanılacak . Üzerinde düşünmeye , hayal kurmaya gerek yok . Mutluyum şu an da evet . Ama neye göre kime göre .... Ancak şunu söyleyebilirim ki eskisi gibi yoğun hissedemiyorum. Kızmalarım , sevinçlerim, sevgilerim yani tüm duygularım daha yumuşak ... Eskiden öyle değildi sevinince havalara uçar üzülünce içime kapanırdım .




Büyüdüm...Büyüdüğümü geç anladım ama büyüdüm.İnsan yaşı ilerledikçe anlıyormuş . Pembelerin gerçekten pembe olmadığını çoğu zaman . Aslında işin özü kimse için kendini hırpalamaya değmeyeceğini , istemekle işlerin yürümeyeceğini , tek başına mutluluk dilekmekle mutlu olunmayacağını anladım . O yüzden hayatı akışına bıraktım. İşin ilginç tarafı bu durumdan şikayetçide değilim. Kaderin önüne geçilmiyormuş , planlar sadece işyerlerinde yapılması gereken ve işe yarayan bir durummuş. İnsan hayatının planını yapamıyormuş . Hani bir söz vardır ya " Hayat siz onla ilgili planlarınızı yaparken yaşadıklarınızdır " diye.Ne kadar doğru olduğunu şimdi anlıyorum.

O yüzden şimdi daha huzurluyum ...Umursamadan yaşamak , sabırsızca bekleyip hayatın getirdiklerini görmek güzelmiş...Anı yakalamak ve o anın tadını çıkarmakmış esas olan ...