Betty'nin Hayatı

15 Aralık 2010 Çarşamba

Gülen gözlerimi geri istiyorum….


Uzun süredir dert ettiğim bir şey var . Eski resimlerimle son 3 yıldır resimlerim arasında büyük bir fark var gözlerimde…Gözlerim artık ışıldamıyor eskisi gibi . Parlamıyor gelecek güzel umutlara doğru. Ne kadar çabalasam da yok olmuyor eski resimlerimdeki gibi. Neden bu hale geldim ben anlamıyorum. Bu kadar mı yordu hayat beni , bu kadar mı küstüm insanlara , insanlar bu kadar mı dengesiz değişken….Aynı kişi ya da kişiler neden her gün başka , neden dostluk denen şeyler tamamen çıkar ilişkisiyle kardeş olmuş . Ben mi fazla fedakarım , dürüstüm yoksa dünyamı bu kadar sahte…. Neden benim herkese faydam dokunmuş ve neden şimdi herkes bir hava da ….


Ben o geleceğe ışıl ışıl bakan parlak gözlerimi özledim… Birisi gelsin o ışıltımı bana geri versin ne olur…Ben o parıl parıl parlayan yüzümü özledim , biri gelsin solgunluğumu , yorgunluğumu alsın şimdi ne olur.

Sevgiyle kalın…

12 Aralık 2010 Pazar

2011'e yaklaşırken....



Benim yaşlarımda olanlar hatırlarlar.Çocukluğumuzda 2000'li yıllara girişi çok büyütürdük gözümüzde. Ben 2000 yılından sonra herşeyin daha ışıl ışıl olacağını , kötülüklerin kaybolacağını falan düşünüyordum. Ne kadar safmışım .... Hatta 2000 senesine girdiğimiz yılbaşını hatırlarımda birşey değişmemişti tabiki.... Ama kendi adıma şunu diyebilirimki 2000'li senelerde benim gerçek anlamda hayat koşuşturmam ve yoğunluğun , buna bağlı olarak yorgunluğum başladı. Meğerse benim için 2000'li yıllar çok önemliymiş.
2001 yılında üniversiteden  mezun oldum. Aynı yıl ekonomik kriz patladı ve iş bulamazsam diye yüksek lisansa başladım. 2002 yılının başında ise hayatımın en güzel dönemlerinin geçtiği EPS'de işe başladım . Bu maceranın 6 yıl süreceğini , hele hele ömrümün en güzel dönemlerini EPS'de geçireceğimi asla tahmin edemezdim . 2002 yılında ailesel olarak büyük bir değişim yaşadım . Üzüldüm , dağıldım ama hiç yılmadım . Eps'nin bunda etkisi büyük tabi sağolsunlar. 2004 yılında yüsek lisansımı bitirdim.
2006 senesinde hayatımın aşkıyla karşılaştım daha doğrusu yanlış bir karşılaşmaymış ama olsun güzel günlerim oldu . 2007 senesinde çok mutluydum , 2007 senesinde yıkıldım aynı zamanda.2008 senesi üzüntüyle neşe , çabayla mutluluk iç içe geçti . Bunların yanında 2008 'de çok sevdiğim EPS'den çok sevdiğim insan için ayrıldım . Belki de ayrılıkların en kötüsüydü. 2008 'de ilk kez iş değiştirdim . 2008 işte insanların birbirinin yüzüne güldükleri ama arkadan iş çevirdikleri bankadaydım . 2008 Eylül 'de yıkıldım , dağıldım.... 2009 'a uyuyarak girdim hatta. 2009 'un ilk başlarında hayatımda  ilk kez şerefsiz ve kalpsizlerin  olduğunu gördüm . 2009 yılında ilk kez 6 ay işsiz kaldım . Güzel günlerdi sorumsuzca gezmek tozmak tembellik yapmak ama bir o kadar sıkıcı .... 2009 'da yeni bir işe girdim.... Yeni yeni şeyler öğrendim. 2010'da aynıydı sadece daha az gözyaşı döktüm....Ama hep aynı ... Şimdi 2010 'un bitmesine sayılı günler kaldı. 

Son 3 senemin pek iç açıcı olduğunu söyleyemem ama 2011'den ve özellikle 17 Temmuzdan :)))) çok şey bekliyorum .Ümidim kaybolmadı . Biliyorum 2011 benim senem olacak ....
Aslında 2011 senesi herkesin güzel senesi olsun.... Milletçe hepimiz gülelim... Üzüntüler , ayrılıklar , pazarsızlıklar bizi bulmasın , sevenler kavuşsun.... Herkes hayallerine ulaşsın...Kimse ağlamasın istiyorum....

10 Aralık 2010 Cuma

erkekler - kadınlar

Şu erkekler ne garip ...Aslında uzun zamandır üzüldüğüm durumlara son zamanlarda gülüyorum....
Yani erkekler ciddi bir ilişkim olmasın diye korkar olmuş...Kim bunları bu hale getirdi bilmiyorum ama ben erkek annelerinden şüpheleniyorum a dostlar :)) Birebir kendim yaşadığım ve çevremden duyduğum çok hikayeler var ve ben bu engin! :)  tecrübelerimi sizlerle madde madde paylaşmak istiyorum....Maddelerin ana başlığı olarak birçok manşet geliyor ben birkaç tanesini yazacağım birinde karar kılamadığım için ...Önce başlıklar :) KOMİK DURUMDAKİ ERKEKLER , BAKINCA ADAM SANDIĞINIZ AMA DİKKATLİCE BAKTIĞINIZDA EKO SES ÇIKARAN ERKEKLER ,ŞAPŞAL KIZLARI BİLE KANDIRMAYI BECEREMEYEN ERKEKLER , İŞ YERİNDE ÜST DÜZEY POZİSYONDA OLAN AMA ALT DÜZEY İNSAN BİLE OLAMAYAN ERKEKLER ....



1) Tatlım , balım , peteğim diyen erkekler :İstediklerini bu sıfatlarla süsleyen erkekler vardır. Bunlar bir cümle eksik kursalar amaçlarına ulaşacaklar ama şaşkınlıktanmıdır nedir direk taleplerini dile getirirler.... Ama bunlara iş yerinde sayın diye hitap edilir , birazcık düzgün erkek görünümündedir hatta çoğu pek efendi ve yakışıklıdır .Hani her kız annesinin keşke onla evlense dediği tipde erkeklerdir. Kızlar bu erkeklere bayılır ama sadece bayılmakla kalır çünkü bi numara olmayacağını bilirler. Erkeğin amacı bellidir . Bu tip erkekleri belki şu şekilde ayırt edebilirsiniz. Mesela birgün yemeğe çıktınız ay sizle bir samimi bir samimi sanırsınız sonsuza dek adam bi şekilde hayatınıda olacak. Ertesi gün olur , hafta olur , ay olur hiç ses çıkmaz kendisinden. Sonra aylar sonra tekrar biter dibinizde. Sizde hafif kin tutmayan , iyi kalpli bir kadınsanız unutrsunuz tüm olanları tekrar görüşürsünüz ama sonuç aynıdır.
2) Konuya çok ciddi başlayan erkekler : Bunlara da iş yerlerinizde sıkça rastlayabilirsiniz. Sizi "sen hayatımın aşkısın , huzurum yok ama senle ilgili hayaller kurunca mutlu oluyorum " gibi bir kadının ruhunu okşayan erkek tipleri.... Bunlar size gizli gizli mesaj atarlar , kendinizi  güvende hissetirirler ...Akşamları yatarken bir gülümsemeyle uyursunuz. .... Sonra bir gün aniden size olan tavrı değişir.
Anlayamazsınız bir türlü anlatamazsınız ... Sanki o adam gitmiş yerine ikizi gelmiştir. Midenize ağrı girer , ağlarsınız gizli gizli masanızda....Sonra bomba gelir ....Adam nişanlıdır darataaaaaaammmm....İşte katil olmanız için süper bir neden...Ama gidipte vuramazsınız hele ki bir de aşık olduysanız bide adama acımaya başlarsınız." Ay canım demek ki mutsuz "gibi Ahmakça davranışlarda bulunursunuz. Mutlu olsun diye yapmadığınız şebeklik kalmaz.Ama sonuç hiç değişmez. Size bir kez sadece sarılsın diye hayaller kurarken adam sizi çoktan hayatınızdan çıkamrıştır.
3)Süper rol yapan erkekler : Bence en kötüsü bu tip erkeklerdir. Bunları görünce hızlı adımlarla kaçın derdim ama maalesef bu imkansızdır. Çünkü bu tipleri gördüğünüzde maalesef ona doğru koşarsınız. Bu tipler siz ve çevrenizdekiler tarafından son derece sevilir. Hiç yılmadan aylarca sizi sevgi kelebeği yapar. Aslında ilk bakışta birinci maddedeki adam tipine benzetsek te bu onun kaçmayan modelidir. Şimdi bu tip erkekler size güzel bir biçimde evlenme teklif ederler. Mutluluktan uçarsınız hatta çevrenizdeki hiç bir evlenme teklifi de sizin kadar şahane olmamıştır. Amaaaaa gelin görün ki bu erkeklerin içinde hala yaşamak istediği bazı şeyler vardır. Size hissettirmeden bunları yaşamaya başlar. Sonra ne mi olur ? Evlenirsiniz bu adamla çünkü sizden iki kat daha fazla ister evlenmeyi. İmzalar atıldıktan sonra herşey değişir. Ona sarılmak hayal olur , sizi aşağılar kendi eksikliklerini kapatmak için , telefonda mesajlarını bulursunuz siz nişanlıyken yediği naneleri anlatan .... Sizinle siz olduğunuz için değil çevreye gösteriş yapmak , yemek yemek , ütüsünün yapılması gibi kendisine göre son derece makul! nedenlerle evlenmiştir. O sırada kurdeşen , zona vb. tüm hastalıkları geçirmeniz de işte bu hayallerinizin yıkıldığı anlarda yaşarsınız. Ama merak etmeyin sonra bu adam itinayla sizi suçlaya suçlaya kaçar. Fakat gelin görün ki bu tip adamlara da sosyal , iş çevrelerinde hala adam gibi muamele ederlerki bu da en acı gerçektir.
4) Kendi içinde çelişen erkekler : Bu tip erkekler aslında insana en az zararı veren erkeklerdir. Bunlar bir kızdan hoşlanıp hoşlanmadığını anlayamazlar. Gel gitleri vardır. O yüzden de son derece dengesiz olup ancak kibar olduklarından ve yüreğinize zaten çok dokunmadıklarından dolayı böyle kin falan beslemezsiniz bu kişilere. Sadece ara ara düşünürsünüz ne oldu diye ama 5 dak dan fazla sürmez....Şunu da belirtmeliyim ki bu erkek den ümidinizi kesin çünkü o uzuuun yıllar kendi içinde çelişmeye ve aklını kullanmamaya niyetlidir. Ve laf aramızda bu tiplerde aslında size en uygun da tiplerdir. Ama anacım adam farkedemedikten sonra uygun olsa ne olur uygun olmasa ne olur ....:)))
5) Yaşça büyük ama beyince aynı büyüklüğe sahip olamayan erkekler : Şimdi başlığı bu şekilde atıyoruz ama bu konu başlığına gelmek çok kolay olmuyor. Şimdi bu tip erkekler Allah vergisi pek bir genç gösterirler. Zaten çoğunluğu minyon olur. İlk tanıştığınızda minimum 7 yaş yaşlarını küçültürler. Hani sanki insanlar onunla yaşına göre beraber olucakmış gibi . Hatta bırakın yaşlarını yaşam tarzlarını bile yanlış aktarırlar. Çocuğu varsa yok , yoksa var gibi duruma göre değişir sabit durumları. Bir yandan da bunlar iyi de insanlardır. Hatta öyleki siz yalan söylediğini anlayınca nedense üzülürsünüz onlar için , birde sanki siz yalan söylemişsiniz gibi de ezilirsiniz karşılarında . Bu tipler kızları  , araba , yaş , meslek , gittikleri yerleri atıp tutarak kandırmaya çalışırlar. Ama burdaki asıl dramatik durum siz de bu adamlara itinayla aşık olursunuz. Çünkü her zaman yanınızdadır , sevgiyi inanılmaz güzel ifade ederler. Hele biraz da safsanız öyle güzel mutlu ederler ki sizi... Çünkü hem sevgilileri vardır , hem de herşeyi yaşarlar bir yandan .... Siz bu kişinin ne mal olduğunu anladığınızda bile yüzüne vuramazsınız. Sanıyorum bu tip erkekler de şeytan tüyü var. Hele bir de dolaylı yoldan sizden sonra bu kişilerin aynı yalanlarla başka birilerini kandırmaya çalıştığına şahit olduğunuz anda artık eğlence ve acıma duygusu başlamış demektir. Allaha havale eder bir de yazık diyip acıyıp yolunuza devam edersiniz.
6) Seven , sahip çıkan ama renksiz erkekler: Bu tipler sevdiğini sahiplenir , içinde aldatma iç güdüsü asla barındırmaz.Hatta evlenir ve evlilik hoşuna gider. Siz çevrenizdekilere mutluluk rolü yaparsınız , sonra o role alışır mutlu olduğunuzu sanarsınız. Çoluk çocuk hepsi olur ama adamın sizle alakası , size sevgisi ,süprizi yoktur. Her akşam aynıdır , her sohbeti aynıdır. Siz hep idare edersiniz , sadece siz sevmeye başlarsınız ve bundan haz duyarsınız. Bu erkeklerle birlikte olan kadınların hayatı garantidir , ama mutlulukları için aynı şeyi söyleyemeyiz. Yine de ideal erkek kulvarına rahatlıkla sokabiliriz. Çünkü ne mutluluk vaad eder , ne mutsuzluk ama sonuç sonsuza dek evlisinizdir.

İşte bu kadar sevgili dostlar.... Şimdi kafanızda birşeyler , bir isimler belirmeye başladığınızı duyar gibiyim. Bunları benim yaşadığımı düşünüyorsanız tamamen yanılıyorsunuz. Elbet yaşadıklarımda var ama bu maddeler çevremdekilerin hikayeleri harmanlanıp oluşturuldu. Kimse üstüne alınmasın...

Sevgiyle kalın ....

2 Aralık 2010 Perşembe

Meleklere olan tutkum

Melekleri ve su kürelerini çok severim. Hele ki Tchibo'da Melekli Su Küresi görünce delirdim veeee tabiki aldım .... Bir de resmini çektim tabi ki aklınızda bulunsun eğer melekli bir obje , biblo vb. görürseniz mağazanın adını verirseniz çok sevinirim.


Bir de peçeteyi kolay bir usulle muma aktardım pek bi şirin oldular....

30 Kasım 2010 Salı

SİL BAŞTAN ....


Yeniden başlamak ne zormuş... Silmek herşeyi , baştan kurmak .Şebnem'in şarkısı gibi kolay söylenmiyor "sil baştan başlamak gerek bazen hayatı sıfırlamak" . Kolay mı sil baştan başlamak , kolay mı onca anıyı ,hikayeyei , yılları yokmuş gibi davranıp yaşamak . Sil baştan yapıp yeni umutlara doğru yol alırken , anılarda seninle gelmiyor mu? . Aynı gözleri başkalarında aramak , aynı mutluluğu yaşamak bir o kadar da korkmak ya üzüntülerde sil baştan tekrar gelirse diye endişeyle her adıma başlamak kolay mı ?

Her sabah yeni bir güne yeni gülümsemeler , yeni anılarla başlarken .... Haydi sildim baştan gelecek saatler, günler , yıllar artık sadece sizi önemsiyorum derken gece olup yatağa yattığımız da esir alan bizi eski anılar değilmidir?... Üstünden zaman geçmiş acıların , üzüntülerin hatırlandığı , birkaç damla gözyaşının yastığı ıslattığı saatler başlamaz mı o karanlık gecelerde....

Yeni bir gülümseme , yeni bir kalp kapınızı çalar ama o gözlerin seni görmediğini gördüğün de yine bir hüsran başlamazmı .... Ağrına gitmezmi onca yaşanan şeyden sonra sevmek ama sevilmemek yeni biri tarafından.... Yüzüne sadece işi düştüğünde bakan adama sarılmak istemek insanın nefesini tıkamaz mı ?

Sil baştan tek başına yetmez destek olmadan yeni bir yürek senin yüreğine değmeden sil baştan bir işe yaramaz....

24 Kasım 2010 Çarşamba

AŞK....

Ne zormuş sıklıkla gördüğün birine aşık olmak , ne zormuş yaptıklarına rağmen hala onu seviyor olmak. Kısıtlı zamanlarda görmeye çalışmak , tenefüsde oynanan oyunlar gibi keyifli ama kısa süre de senle konuşmak ne zor. Bir insanın ses tonu böylesine huzur verirken , kendisi bana nasıl bu kadar zarar verebiliyor ve en önemlisi bu ikisi bir arada olurken ben nasıl hala ama hala senin gözlerinin içine ahmakça bakabiliyorum. Kendimi tanıyamıyorum. Ben sevginin , aşkın kölesi , oyuncağı olacak kızmıydım . Ama işte gönül bu ya ulaşamama duygusu ya da gerçek sevgi bunun adı .
Ama son günlerde bir gelişme gösterdim. Artık ümitlenmiyorum . Sevmeye devam onu kesip atamıyorum ama artık gözlerimi kapayınca hayalin belirmiyor . Başka hayaller yarattım kendime o hayallerimin kapısından da seni sokmadım . Zor oluyor , flu herşey şimdi ama yapabilirim. Ben neler yaşamışım , neler atlatmışım bu koymaz bana. Zaten yaşım ilerledikçe daha az ağlar oldum. Artık kimse beni yıkmıyor hiçbir söz , hiç bir aldatma . Hatta şaşırır oldum düzgün giden şeyler karşısında. Masallardaki gibi gerçek aşk yokmuş onu anladım . Meğerse ben ondan mutluluğu yakalayamıyormuşum !!! Ben sevilmeden kimsenin eli tutulmaz , içinden gelmedikçe seni seviyorum denilmez sanıyordum. Yanlışmış bildiklerim. Ticaret girmiş aşkın içine , kandırma sözler girmiş cümlelerin içine. Meğerse "sen özelsin" kelimesi aynı gün için de farklı kişilere söylenen bir manşet olmuş kendini satmak için kullanılan. İçeriği yokmuş cümlelerin , yalan gözyaşların kalple bağlantısı yokmuş .

Çevrenize bir bakın aşkla yapılmış veya aşkla yürütülen kaç tane flört, evlilik vb. var.Evet hiç yok değil elbet vardır ama çoğunluk büyük bir rol sahnede ustalıkla oynanan. Ne siz anlarsınız ne de kendileri bilirler. Aslında bilirlerde role öyle iyi kaptırmışlardır ki kendilerini artık o rölün insanı olmuşlardır.

Ama gerçek , şeffaf olan aşklarda var. İnsanın film gibi izleyesi gelen , için de Love Storyler çalan . Dua ederek içim den hep yanlarında olurum onların. Allah bozmasın o sevgiyi koruyabilene aşkolsun. Sevgi korunur , aşk korunur yeter ki kulaktan çıkan sözler düşünülerek çıksın , yeter ki insanlar destek olsun birbirine . Daha dünya dönüyor elbet olacak Ferhat ile Şirin , Leyla ile Mecnun .... Yeter ki Mecnun Mecnunluğunu Leyla Leylalığını bilsin . Yeterki insanlar sözünün eri , yüreğinin esiri olsun , dürüst olsun ... Herşey olur bu dünyada aşkda , mutlulukda .....

21 Kasım 2010 Pazar

Fotoğraf Çekmek Büyük Keyifmiş....


Çocukluğumdan beri fotoğraf çekmeyi severim .... Sonunda kendime SLR makine aldım. Şu sıralara pek bir yere gidemedim ama ilk iş ömrümün büyük bir kısmının geçtiği ve hala da büyük keyif aldığım Caddebostan Sahili'ne gittim. Sürekli gördüğün , adın gbi bildiğin yerleri fotoğraflamak harika bir duygu . İnsan sıkıntılarından arınıyor sanki o anda tüm dünya duruyor sen tamamen karene odaklanıyorsun . Daha çok yolun başındayım ama buna rağmen inanılmaz keyif alıyorum . İşte bazı karelerim.... :))

16 Kasım 2010 Salı

Bu yazının adı yok...

Bir zamanlar tek erkeğin sen olduğunu düşünmüşsem eğer  ,
Senin olduğum zaman binlerce kez şükretmişsem her gece ,
Senin bana yaptıklarına rağmen hiçbir zaman ah etmemişsem eğer sana ,
Bil ki seni çok sevmişim demektir....

Sen bunu anlamadıysan ,
Laflarına bile dikkat etmediysen,
Göz göre göre yalan söyleyip haysiyetini yerler altına aldıysan eğer ,
İçinde insanlık adına birşey yoktur demektir...

13 Kasım 2010 Cumartesi

Düğüne gelen insanlar topluluğu ....

Düğün ne enteresan bir durum aslına bakarsanız. Hem çok güzel hem de içinde birçok çelişkiler içeren bir insan topluluğu aslına bakarsanız. Çok düğüne gittim ben ...Aslına bakarsanız oyuncular dışında hepsi birbiri ile aynı ... Ama asıl çelişki düğüne gelenlerin iç dünyası ve düğüne gelme amaçları ... Benim gittiğim düğünler hep yakın dostlarımın düğünü oldu . Oldukçada duygulandığım düğünlerdi çünkü çok ley paylaştığım dostlarımı nikah masaında görmek çoketkileyici hani mürvet gören ebeveynler gibi oluyorum nedense. İçimde gereksiz olduğunu düşündüğüm yoğun bir sevgi seli olmasından kaynaklanıyor sanırım . Jerneyse konumuz bu değil ...
Düğüne gelen insanların çoğu meraktan gelir hatta birçoğuda öfleye pöfleye gelirler. Mesela benim en gıcık olduğum durum düğüne gelip göbek atanların , hatta içindeki kalpsizlik mi desem ne desem ondan dolayı düğünde mutlaka bişeyle ilgili gelin veya damatın sinirini bozan tipler vardır. Ay bizi ne kötü masaya koymuş , ay gelinlikte çok kötüymüş vb. gibi söylenişlerde bulunurlar. Ne kötü bir zihniyettir ya . Gelmişin belli ki özel görülmüşün düğüne davet edilmişin , sınırsız içkini içmişin , beleşe yemeğini yemişin ve ne acıdır bunu da kar sanmışın .Gece bitecek evine dönücen daha neyi eleştiryorsun gelinle damadı ne sinir ediyorsun dimi .... Hadi bunu anladık bir şekil incinme! durumu . Ama gelin görün ki o dumanlar arasında bahsi geçen çift  "hahay çok mutluyuz evleniyoruz , işte sonsuz aşkım diye" yürüken  maalesef ileride yollarını ayırınca o malum tayfadan kimse aramaz "kardeş tatsızlık yaşamışın , bişeye ihtiyacın varmı " vb . demez.... Buhar olur uçarlar ... Bakın dikkat edin yada araştırın valla o ekip kuş olur uçar .....Hatta karşı tarafın misafirleri de seni yok sayar ...
E be  manyak insanlar topluluğu hani düğün de ay seni damat kadar sevdik , ay canım diyip yanaklaırmı sıkıyordun ya neoldu abla ?.... bir ara be sürekliliğe gerek yok tabi ki herkes tarafını bilir bir daha ne görüşücem senle zaten ama birkere ara be.... İşte hal budur ki kanımca düğünler yapmacıklıktan başka birşey değil .... Hayır arasınlar diye demiyorum ama o tip insanlarında milletin düğününe gitmelerine gıcığım ben ya valla :))

Yine de düğünleri sevmekle beraber içim deki bu çelişkiyi taaaa ilkokul sıralarından beri haksızlığa gelemeyen bendeniz tarafından kabullenemiyorum.

Haksızmıyım a dostlar....

8 Kasım 2010 Pazartesi

Evren benle dalga geçiyor....

Havalardanmıdır nedir bilemiyorum bugünlerde sepet gibiyim....İçimden hem çok şey yapmak ne bileyim koşmak , gezmek tozmak geliyor hem de tüm gün koltukda oturup sadece ve de sadece kitap okumak geliyor...Kalabalıklar için de yalnız gibiyim...İnançlarım değişti...Hayal alemindeyim kin tutamıyorum , hayal kuramıyorum ama hala da isteklerim var . Tabi bunla beraber gözlerimi kapadığım zaman  sadece pembelerden oluşan hayallerim de var hala... İşte böyle garip hallerdeyim son zamanlar da.

Belki de bu hallerim bir zamanlar herşeyin en güzelini yaşamış biri olarak  şimdiki durağan hayatımın getirdiği sıkıcılık olabilir. Günlerin diğer bir günlerden farkı yok . Aşkların en güzelini ama bunun yanında ayrılıkların en beterini yaşadım . Dostlukların en harikasını ama kazıkların en büyüğünü yemiş olmamında bunda etkisi olabilir. Şimdi hiçbirşey beni heyecanlandırmıyor. Heyecanlandırsın diye herşeyi yapar oldum . Mesel kendime profosyonel bir fotoğraf makinesi aldım , bakalım daha henüz çekmeye başlamadım ama hayatıma biraz renk getireceği kesin. Birde her zaman ki gibi insanları mutlu etmeyi seviyorum. Zaten buradan beslenmeye çalışıyorum.

Ah unutuyordum ...Bir kitap okuyorum bu sıralar .Bir arkadaşım hediye etti ki ben hala kitap hediye almaktan inanılmaz hoşlanırım hele ki içine yazı yazılmışsa. Kitabın adı Evrenden Torpilim var . Bu kitabın ana teması şu :Evrenden isteyin . Ama tüm kalbinizle , tüm içtenliğinizle isteyin diyor. Yahu ben yıllardır istiyorum tüm varlığımla .E peki neden olmuyor ? Kitaqpdaki gibiyim , bir eksiklik yok . Acaba istemek yetmiyor mu biraz da şansmı olacak diye sordum kendime ve eyvahlar olsun bende o yok ... Şans yok ben de valla. Daha doğrusu evren bana bir garip davranııyor . Yani önce herşeyin en güzelini veriyor sonra öyle bi alıyor ki hani bebeklerin elinden oyuncağı alınır ya aynen öyle .... Yok yoook benim hatam yok ... Evren benle dalga geçiyor.... Çünkü hani insan bir bilemedin iki hata yapar dimi yani hepsindemi ben hata yapıyorum .Kesinlikle kabul etmiyorum .Bazen kameraya el sallamak geliyor içimden şaka herhalde bu diye.

Yalnız evren bey kardeşim söyleyeyim sana ben hala sana inanmaya , senden istemeye devam edicem... Bunla ilgili de senle ilgili ne var ne yok tüm kitapları okuyacağım.

Ama senden ricam be evrencim birgünde beni gör yahu ama gördükten sonra da takip , koru beni , güldür beni ... Oh be dünya varmış diyeyim....

22 Ekim 2010 Cuma

Ah Be Sezen'im beni en iyi sen anladın , sen anlıyorsun ....

Son zamanlarda herkesin bildiği gibi Sezen Aksu'ya bir tepki söz konusu ... Bundan dolayı albümlerini dinlemeyen , "asla bir daha sezen konserine gitmem " diyenlerin sayısı bir hayli arttı. Ben bu durumu anlayamıyorum . Herkesin savunduğu bir fikir vardır , bende tutmuyorum ama bu şarkılarıyla büyüdüğümüz , ağladığımız , aşklarımızı hatırlayarak dinlediğimiz o Sezen şarkılarını red mi etmemiz gerekir? Bu biraz geçmişimizi de red etmek anlamına gelmiyor mu ? Yıllarda eroin kullanan , hatta bundan ölen yabancı şarkıcıları o ülkenin halkı dinlemekten vazgeçtimi ? HAYIR...

Benim hayatta ki tek sadık dostum Sezen Aksu'dur. Herkes gelir gider ama o hep benimle.Her şarkısında benim ayrı bir hikayem vardır. Yıllar geçse de o şarkıları her dinlediğim de bende olan anısına giderim , ağlarım hatta. ... Mesela İstanbul İstanbul olan 2005 sonunda ağlaya ağlaya ayrıldığım , beni İstanbul'da bırakıp  giden sevgilimi hatırlatır. O dönem yerlerdeydim ben ya bu şarkıyı her duyduğumda... İnce Mevzu şarkısı mesela tamamen beni anlatır özellikle şimdiki durumumu .... Hazan mesela enbüyük platonik aşkımı anlatır.




Eğer beni tanımak isterseniz İnce Mevzu'dur benim şarkım buyrun sözleri ....

Köprüye baktım yapan yapmış




Geçemedim Altından üstünden



Mevzuya baktım ince kalmış



Hadi dolana dolana başa döndüm mü ben



Anlıyor musun bir tanem



İçimden geldi denendim



Hem aşkta hem işte bu yarışta



Korkarım yine ben elendim



Hocayı da buldum öğrendim



Koyamadım dersimin adını



Ben kocayı da buldum evlendim



Ama olamadım evimin kadını



2 kere2 etti 4



4x4 çarp 16



Böldüm 16'yı ortadan



8' i de buldum e daha ne



8'den düştüm -5



3 tam kaldı elimde



Çıkartım, böldüm, topladım



Tutmadı hesap kitap bende



Ben nerede aklım nerede



Doğruyu bulsam bir kerede





18 Ekim 2010 Pazartesi

YANLIŞ ZAMANLAR, YANLIŞ AŞKLAR...

Aslına bakarsanız aşk bir zaman işi...Sevgi ile aşkın çok ince bir bağla birbirine bağlı olduğunu bir kez daha anlamış olmanın haklı gururu ve kalp ağrısıyla yaşıyorum...Birbiri için doğru olduğunu bile bile aynı ortamlarda nefes alırken , bir başkları ile birlikte olmanın yıllar sonra ne aptalca bir haraket olduğunu öyle iyi anlıyorum ki şimdi ...Ama şimdi anlamanın acı ve kederden başka hiçbir anlamı yok . Yanlış zamanmış ... Şimdi öyle bir zaman ki ne sosyal açıdan ne kalp açısından yanlış bir aşk olur olsa olsa... Ama ne garip ki aslında bu iki insan birbiri için yaratılmış , sağlıklı bir ilişkinin ortaya çıkacağı iki büyük kalbe sahip ... Ama bu içlerde bir yara , birlikteyken büyük bir rol olmaktan öteye geçemeyen bir hikaye olur gider...
Çünkü ne erkek emindir , ne kadın ... Herkes sadece kendi hilslerinden emindir... Ya da ya biri umursamaz ya da o da ölüyordur aşkından..Bu büyük bir sırdır... Ve mutlu sonla ereni yoktur...Bu hikayenin için deki en büyük mutlu son "Sonsuza dek çok güzel dost olmuşlardır".Ama bu dostluk dostlukların eeen iç yakanıymış...

Sevgiler

Özge

14 Ekim 2010 Perşembe

YE , DUA ET ,SEV...AMAN BE ÖZGE BİRŞEYLER YAP ARTIK...

Son günlerde inanılmaz yoğunum.İşler bitmiyor iş yerinde...Fırsat bu fırsat dedim gözlerim çökmüş , bitkin halde ama bir o kadar da umursamayarak bu halimi dün çok sevdiğim iki arkadaşımla son günlerin konuşulan filmlerinden Ye,Dua Et ,Sev adlı filme gittik . Julia Roberts 'ı özlemişim öncelikle onu söyleyeyim. Yok yahu kadın yaşlanmış ama yine o sempatik ve alımlı halinden bir kayıba uğramamış . Neyse konumuz Julia Roberts değil elbet . Bir kere film de özellikle ilk bölümde kendimden şeyler vardı . Hani Türk filmi olsa vallahi senaristi yakalardım kardeşim ne yazıyon benim hayatımın bir bölümünü diye .
Bir ilişki bittiğinde nedense özellikle bayanlar hemen bir kitapçıya gider ve 7 Adımda Mutluluk , Kendimi Seviyorum, Aman da pek kıymetliyim vb . gibi kitaplara ciddi para harcar ve başlar okumaya. Ben de aynısını yaptım. Bu kitapların daha ilk sayfalarında bir havalara girdim.Tabi ya ! derim varmı benden kıymetlisi , giden gitsin kalan sağlar benimdir ,  İclal Aydın havasıyla Hayat Güzeldir edasıyla evde şöyle gerine gerine dolaştığımı çok bilirim. Ama nedense bu hislerin etkisi maksimum 1 saat sürer ve yine soluğu en yakın kitapçı da alırsın . Bu sıra da gözüne ingilizce dışında herhangi bir dilde Pratik okuma kitapları çarpar. Aynen Luiz gibi bende İspanyolca kitabı almıştım. Birkaç gün içindeki kelimelerle yaşadım , bide hedef  koymuştum kendime en kısa fırsat da İspanya'ya gidicektim. Ama nerde biz Luis değiliz ki hahay iş mi gidiyorum ben deme şansımız yok . O yüzden bu kitabı yazan bu önemli konuyu atlamış . Filmde de bunu gayet net bir şekilde görüyoruz. Bi de filmin ilk yarısı Roma'da geçiyor yani dua et den sonraki "ye" bölümü .Bir pizza , bir makarna yiyorlar gecenin bir yarısı karnınız acıkıyor . Zira bugün öğlen ciddi ciddi pizza yedim şirketde . Ay birde aklıma filmde kadının diyalogları geldi , iki dilim fazla yedim .
Ama çok güzel bir filmdi her ne kadar normal hayat da asla yapamayacağın şeyler bile olsa insanı gülümsetiyor. Filmden ben de dua edeyim , yiyeyim , bide böyle cirlop gibi bi adam bulayım taaaa Balilerden dedim ama filmden çıkıp da eve geldiğimde gerçekler bir tokat gibi yüzüme çarptı . Kızım Özge dedim sen yat uyu , sabah işine git , boş kalırsan hayal kurarsın ...Çocuğum olsun böyle maviş , sarı saçlı ; adam gibi kocam olsun gözlerimin içine baksın diye dedim kendi kendime ... Bir gülümsedim sen boşver bunları hayat bildiği gibi gelsin ne gelse kabulum dedim... Yattım uyudum... İşte böyle ... Yani gidin filme görüntüler harika iki gülümseyin gelin ama yapmaya kalkmayın biz SSK'lılara gelmez böyle Romalar, Hindistanlar , Baliler falan ...

12 Ekim 2010 Salı

Bayıldım Bayıldım....

Bu aynayı gördüm internette ve bayıldım...İleride yapacağım beyaz konseptli evde mutlaka edinmeliyim...

Can sıkıntısı ve keçeler...

Herkesin kafa dağıtma şekli başkadır. Benim mesela kafam doluysa ya da sıkıntılıysam konuşmak istemem ve beni oyalayacak ne varsa harıl harıl onu yaparım . Puzzle, takı tasarımı vb. gibi...Dün akşam da keçelere taktım kafayı.Aldım bizim evin ordan 12 renk keçe , aldım elime makası başladım şuursuzca kesmeye , dikmeye...Dikme konusunda ki başarımı!! görmenizi çok isterdim. Ama sizin için fotoğrafladım zaten...

Ay ama keçesi bahane bir iyi geldi bir iyi geldi ki anlatamam... Bide insan böyle el işleriyle ilgilenirken içinde bulunduğu bazı durumlara da ayıyor... Mesela dün gece ben bir evde iki kadın olmaz durumuna aydım. Ne gibi derseniz annemle yaşıyorum ben . Tabiki kadıncağızın kendine göre bir ev düzeni var ,karışamıyorsunuzda ama anneciğim insana bir yaşam alanı bırakmıyor. Yerine emin olduğum birşeyin yeri çoktan değişmişte benim haberim yokmuş mesela. Bir evde sürekli o nerde , bu nerde diye sormak nasıl zor bilemezsiniz... Birde soruma da yanıt alamıyınca insanın elindeki keçeler oluyor kafasında... Derin bir nefes almayı da mesela dün öğrendim ... Ne yapalım sen dedim Özge dekorasyondu , evi kendi kafana göre yapmaktı falan bunları anca dergilerde görürsün , bide gözünü kapatınca rüyanda dedim... Devam ettim kesip biçmeye ... Dün deneme çalışmasıydı yakında daha güzellerini yaparım....



Sevgiyle kalın ...
Özge

5 Ekim 2010 Salı

Yeni keşfim ve meleklerim...



El işlerine meraklıyım... Hatta keşke sadece bunlarla uğraşsam ...Hele ki ev dekorasyonu , takı tasarımı ...Bunlar benim işim....

Bugün birşey yarattım kendi kendime ve inanılmaz hoşuma gitti... Çok kıymet verdiğim biri bana yolda giderken çiçek koparım vermişti . Ben de onu saklamıştım. Bugün elime geçti ne yapsam diye düşünürken çerçeveye koymak geldi aklıma ... İnanılmaz güzel oldu ve sanırım bundan sonra bir hobim daha oldu...

Bir de melekler ... Melekli objeleri çok seviyorum. Ama bulmak çok zor. Nedense her akşam yatmadan önce meleklerime bakıp şuursuzca gülümsüyorum. Beni koruduklarına inanıyorum o yüzden başucumdalar...

22 Eylül 2010 Çarşamba

Bozcaada ve Çanakkale'de Bambaşka Bir Yaşam

Geçen hafta sonu yakın dostlarımla Bozcaada'ya gittik. İnanılmaz güzel bir hafta sonu geçirdim ve geçirdik. İstanbul'da sıkışıp kalmış olduğumuzu , ekmek parası uğruna aslında bir kere yaşadığımız şu yaşamımızı koşturmaca içinde geçirdiğimizi üzülerek de olsa yeniden anladım . İlk adaya ayak bastığımda bir huzur kapladı içimi . Tablo gibi görünüyordu herşey sakin , dingin ve huzurlu. Sanki stres denen o rezil duygu hiç o ada insanlarına işlememiş gibiydi.
Önce odamıza yerleştik. Harika bir oteldi 9 Oda . Temiz ve huzurlu .Sonra ver elini plajlar. Ayazma Plajına gittik. Aman Tanrım!, o ne deniz. Sanki berrak , tertemiz Erikli suyu. Ben o kadar koy gezdim , kendimce o kadar denize girdim ben böyle bir deniz görmedim. Yalnız herkesin bildiği gibi inanılmaz soğuk . Hani denizin içinde böbreğinizi alsalar yemin ederim hissetmezsiniz. Ama o buz gibi deniz sizi denize girmekten çekindirmiyor. Titreye titreye girdim ama yok üşümeyi düşünmedim ve inanılmaz keyif aldım . Sonra voleybol oynadık plajda. Eski dostlarla bir arada olmak ve top oynamak bir hoşuma gittiki sormayın.Çocuklar gibi şendik adeta :). İnanılmaz keyif aldık. Bir de tam Ayazma Plajı'nın orda bir restorant var . Yemekleri harika yani çok özel birşey yok ama yine de güzel . Yalnız orada sanırım restoran şefi bir adam var ki sırf onu görmek için bile gidilir adaya . Hani siz diyin Selçuk Erdem ben diyim Yiğit Özgür karakteri . Kesinlikle abartmıyorum şaka gibi bir adam . Tabi 7/24 call-center edasıyla sürekli denize bakmaktan olsa gerek deniz anası gibi olmuş adam . Şeffaf , huzurlu , komik ve bir o kadar bilmiş .
Neyse akşama doğru tabi ki Bozcaada'nın vazgeçilmezi olan Rüzgar Güllerinin oraya güneşin batışını izlemeye gittik. Dedik iki şişe de şarap alalım .Yalnız asiliz ya plastik bardaktan ya da şişe den içmeyiz dedik illa kadeh olacak . Kaldığımız otelden ödünç kadeh aldık , bir güzel sardık sarmaladık yola koyulduk güneşin batışını izlemeye. Ben böyle bir manzara görmedim. Şeytan Sofrası'nında meşhurdur ya yok bu bambaşka birşey. Bir an öldüm de cennetteyim sandım sonra düşündüm ki e arkadaşlarımla aynı an da ölmüş olamam dedim, gerçeğe aydım . Neyse koyduk kadehlere şarapları , yaktım efkarlı efkarlı sigaramı daldım güneşin batışına . Aklımdan neler geçti neler ama Allahtan kimse anlamadı , aramızda kalsın ama kimse de tahmin edemez ya da yalnış tahmin eder ama Adı Bende Saklı söyleyemem. Tabi açtık şarapları , güneşin batışını izlerken üstünüze afiyet ben iki kadeh şarabı da 10 dakika için de içip, o efkarla kafaya dikince oldum mu çakırkeyif. Bırakın konuşmayı Bozcaada diyemedim ya . Aman ama bir hoşuma gitti o sarhoşluk ki anlatamam . Sadece akşam yemeğinde de içmeyi düşünüyordum ne yazık ki içemedim .Olsun o güneşin batışı ve düşüncelerim bana yetti de arttı. Tabi dilek de dilenirmiş güneş batarken onuda diledim ve son yudumumu içtim.
Akşam olunca Bozcaada sokaklarını arşınladık . Bol bol fotoğraf çektik . Harikaydı o sokaklar , insanlar , kapılar, boyalı boyalı sandalyeler...
Akşamda Faik'in Yeri'ne gittik. Sohbet güzel, dostlar güzel , e benim kafam güzel.Mezeler harika ....Çok eğlendik çok ....Sohbet koyuydu ... Birbirimizi çok uzun yıllardır tanımamıza rağmen sohbetin hiçbir zaman bitmemesi ne hoş bir duygu olduğuna da bu masa da karar verdim.
Sonra yorulduk tabi yol yorgunluğu odalarımıza gittik. Sonra yok vazgeçtik bir grup ve tekrar sokaklara attık kendimizi . Bir düğün vardı ada da onu seyretmeye gittik. Oldukça şaşırdığımız kareleri o düğünde gördük.Kolbastı çalıyor ve kendinden geçmiş , her yeri kapalı , rengarenk kızlar bir kolbastı oynuyorlar aklınız durur. Böyle hissede hissede oynandığını ilk kez gördüm. Şu kolbastı ne acayip bir danstır ya sanki akli dengesini kaybetmiş bir grup insan sahneye çıkmış gibi. Bir de düğünde sunucu vardı . İnsanlar dans ederken " Damadın dayısından çilo" gibi enteresan cümleler kuruyor. Nedir bu çilo derken düşünürken en sonunda anladık , bahşiş demekmiş . Hani zurnacıya verilen cinsten . Bir de DJ Hüseyin vardı ki işte görülmeye değerdi :) .
Ertesi gün güne otelin nefis kahvaltısıyla  merhaba dedik. Sonra ver elini şarap tatma turları . Mini mini kadehlerde şarap denemek ne keyifli bir durumdur yahu . O an bir şişeyi kafaya dikmek için kendini zor tutuyor insan . Şaraplarımızı da alıp büyük bir rahatlama ! yaşadıktan sonra yine yürüyüş turumuza devam ettik.Ve ver elini adanın meşhur cafesi Ada Cafe . Gelincik Şuruplu Sakızlı Muhallebiyi bitmesine üzüle üzüle ama büyük bir keyifle yedim. Yahu nedir benim bu sakız tutkunluğum bilmiyorum . Dondurması , kahvesi ,tatlısı ,reçeli oldu mu dayanamıyorum.
Ve dönüş zamanı geldi . Tam Çanakkale 'den geçiyorduk ki Anzak Koyu ve Conk Bayırı'na gittik. İşte benim kendimi kaybettiğim ve aynı zamanda inanılmaz utandığım anlar burda başladı . Utandım çünkü bu yaşıma kadar buraları görmediğim için , kendimi kaybettim çünkü Türk askerlerinin yaptıkları , Anzak ve İngiliz Komutanlarının Türk askerleri için söyledikleri gözlerimi doldurdu. Hele ki 57.Alay Komutanlığı Şehitliği'nde yatan en büyüğü 25 yaşında olan askerlerimizin can verdiğini görünce bu vatana hainlik yapıp da hala önemli mevkilerde olan kişilere bir kez daha lanet ettim. Atatürk'ümüzün savaşı gözlemlediği , saatinin parçalandığı , askerlerimizin siperlerini gördüğümdeki duygularımı ise kelimelerle ifade edemem .
İşte tüm bu güzellikleri , nefis duyguları bir hafta sonuna sığdırdığımda inanılmaz mutlu olarak İstanbul'a geldim. Uzun süredir bu kadar keyifli zaman geçirmemiştim.
Bozcaada ve Çanakkale unutamadığım yerler ve ilk fırsat da tekrar gideceğim yerler arasına çoktan girdi bile.

Sevgiyle kalın...

12 Eylül 2010 Pazar

Bu Yazının Başlığı Yok ...

Herşey çok güzeldi. Geceleri yatağıma yattığımda şükrediyordum. Öylesine mutluydum ki her sabah aynı telefonla uyanmak harika bir duyguydu. Ayrı yapamazdık ama hiç de sıkılmazdık birbirimizden.Bir arkadaşım benim mutluluğumu görünce memleketini sormuştu.Hani bizde adettir ya nereli diye sorulur önce .Nereli olduğunu söyledim.Bende daha önce duymamıştım yani oralı bir insan olduğunu . Meğerse insan değilmiş sonradan öğrendim.Arkadaşımda bana dediki "kızım oralı insan olmaz orda denize girilir".Çok gülmüştüm içten içe de sinirlenmiştim.Meğer doğru diyormuş oralı insan olmazmış , daha doğrusu oralıdan insan olmazmış.
Basit ama bizim için kıylmetli hayallerimiz vardı. Enbüyük hayalimizde
L Koltukdu.Sanırdık ki koltuğumuz olunca mutlu olucaktık.Gün oldu imzalar atıldı.Herşey rüya gibiydi. Sürekli sarılıyordum Ona .Sonra bir izledim ki hep ben sarılıyormuşum.
Sonra rüya bitti. O adam gitmiş yerine bambaşka bi adam gelmişti. İŞte o sıralar aslında erkek annelerinin iki kişinin mutluluğunda önemli bir rol aldığını , paranın ne boktan birşey olduğunu , namusun bir değere sahip olmadığını işte o sıralar öğrendim ben . Ben ki bir erkek annesinin yeni gelin ve oğluna ayrı yatak düzenlediğini , ben ki daha önce kimseyle birlikte olmamanın bir adam tarafından aşağılandığını ilk kez o zaman öğrendim. Ben ki okumakla adam olunmadığının , adam sıfatıyla görünen kişinin ailesinin himayesinden çıkamadığını , kardeşinin gözünün içine ahmakça baktığını , eşinin bir damla göz yaşına gülerek baktığını işte o L koltukda öğrendim.
Ve ben paraya bu kadar düşkün olmadığım için kendimi takdir ettiğimi , cebimde 5 kuruşum olmasa bile terbiyemden birşey kaybetmediğimi işte bu zaman öğrendim.

Ben ki kimseye tutunamayacağımı ve orada gerçekten denize girildiğini ve ordan insan çıkmadığını işte o zaman öğrendim...

8 Eylül 2010 Çarşamba

Enteresan bir mevzu

Gerçekten enteresan bir toplumuz .Bilemiyorum başka bir yerde varmıdır ama bizim ülkede var sadece diye düşünüyorum . Satılan bazıürünlerin evlenecek olanlar için özel olarak satılması . Az evvel bir internet alışveriş sitesinde anlamsızca silikon kek kalıplarına bakarken buldum kendimi .Niye diye sormayın can sıkıntısı işte...Yani kek falan yapmaya bayılıyorum diye bir durumum yok :) Neyse küçük küçük kalıpları , yumurta fırçalarını falan bir kutuya tıkıştırmışlar ve çeyiz seti olarak satıyorlar. Aynı şey geçen gün de gözüme çarptı . Bir yer de alışveriş yapıyorduk arkadaşımlar .Bildiğin nevresim takımlarına dantel koymuşlar üstüne de çeyiz seti yazıyor. Hayır şimdi diyelim ki ben evli değilim , niye evli değilim diye dantelli nevresim takımında yatma hakkım yokmu .İnsanı zorla bunalıma sokuyorlar.Bu yüzden kaç kişi şuursuzca evlenip kalp kırıklarıyla boşanıyor haberi varmı acaba bunları bu hale getirip satanların?

İşin bi de en ilginç yanıda...Kızlar ki bu kızların içine vakti zamanında bende girdim . Bu baskıdan dolayı ellerinde avuçlarında ne varsa bu çeyiz setleriyle çeyizlerini düzüyorlar , ama erkek için o çarşafın dantelli olup olmadığıyla hiç ilgilenmediklerini görüncede al başına depresyonu.

O yüzden burdan tüm ticaret yapanlara sesleniyorum. Bornozun çiftler için olanı , çeyizlik olanı olmaz , dantelli nevresimde herkesin yatma hakkı vardır. Üstelik bir erkeğin bu nevresim takımından, efendim kolu böcüklü bornozdan anladığı da yoktur. Umrunda bile değildir. O zaman bekar bayanlar haydi şimdi çıkın ve dantelli nevresim , böcüklü bornoz alın ve hemen kullanın . İnanın erkeklerin umrunda bile değil onlar . Evlenince kullandığınızı bile götürseniz bir tek kayınvalideniz surat asar .Aman ondanda size ne canım...

Sevgiyle kalın emi ... :)

4 Eylül 2010 Cumartesi

ÇEŞME 'DE DENİZ ,YAZ ,İNSANLAR VE BEN

Tam bir haftadır Çeşme'deyim. En son 8 yıl önce gelmiştim. Oldukça değişmiş daha doğrusu daha da keşfedilmiş.Alaçatı inanılmaz bir yer kendine has bir dokusu var.
Ve kaldığım ev .İçi gerçekten bakımsız hatta servivordan hallice bir yaşamı var .Bir yastığın insan hayatındaki önemini 31 yaşımda öğrenmem işte bu evde gerçekleşti . Taşla kaya arasında kişilik bunalımına girmiş bir yastıkda uyuyorum ya da uyuma taklidi yapıyorumda denilebilir. Ama Çeşme'nin denizi havası öyle güzel ki ev bana saray gibi geliyor diyebilirim. Bir yere yetişme derdi yok , korna sesi yok , trafik yok ... Ege insanın neden uzun ve mutlu yaşadığını öğrenmek içinde kitap falan okumaya gerek yok Çeşme'ye gelin biraz halka karışın hemen anlarsınız.Mesela burda bir amca var , meyve satıyor.En az 80 yaşında .Düşünün ki 60 yıl önce Küçükçekmece'de askerlik yapmış . Ama nasıl dinç , nasıl dimdik bir vücudu var inanamazsınız.Saatlerce kendisiyle sohbet edebilirim. O mavi gözlerinde ne hikayeler vardır kimbilir .Düşünsenize doğma büyüme Alaçatı'lı.
Çeşme'de lügatınıza değişik sözcüklerde ekleyebilirsiniz. Mesela burda kalori bombası olan aynı zamanda çok sevdiğim incire "bardacık" diyorlar. Pazarları çok severim hem Alaçatı hem de Ilıca pazarına gittim.Her iki tezgahtan bir tanesi " Bardacııık vaaaar" diye bağırıyor.Ki "r" harfi çok belli değil tahmin edersiniz :) Ya ne güzel isim takmışlar dimi :) "bardacık" :)

Tabi Çeşme'ye gelmişken Aya Yorgi'ye gittim ya da gidiverdim :) O nasıl bir denizdir , girip yüzsem mi ,izleyip düşüncelere dalsam mı diye düşünüyor insan ilk gördüğünde ... Tabi köpeğine güneş gözlüğü takmayan , ya da süsü gitmesin diye denize girmeyen takımı saymazsanız insana huzur veren bir yer.... Bildiğiniz denizi unutmak , turkuaz rengine doymak için yolunuz düşerse kaçırmayın , bide sevgilinizle giderseniz kanımca daha iyi olur...Ben ailemleydim ama yok sevgiliyle sanırım daha iyi bir yer... A sevgili dedim de birkaç çift vardı Aya Yorgi'de ve enteresandır evli olan ve olmayan çiftleri ayırmak ne kadar kolay dün bir de bunu keşfettim. Şimdi bir kızcağız denize girme eylemine başladı soğuk , moğuk derken yarı beline kadar denize girdi yanındaki kişi ki sevgilisi olduğuna kesin karar verdim . "Hayatım gir bak harika bir zaman yüzmek için "dedi önce .Kız yine naz da eeee herkes bizim gibi değil kızlar işini biliyor artık. Neyse konuyu saptırmıyım kız bir 10 dakika sonra "aaa soğuk ben girmiycem"dedi tüm şımarık sesiyle . Erkek ne yaptı dersiniz havluyla sardı sevgilisini "aşkım girme o zaman " dedi ve kendide girmedi .Şİmdi evli bir çift olsalar erkek çoktan kulaçlarını atmaya başlamış içinden de girmezsen girme demişti. Ah ah geçmişte naz niyaz yapamadık bu hallere düştük diyeceğim ama konumuzdan uzaklaşmayalım :)

Efendim sık sık Alaçatı'ya gitme şerefine ulaştım . Bir sokak ancak bu kadar sevimli hale getirildi. Tabi çok hür olmadığımdan dolayı çok içime sindiremedim ama olsun.
Bugün bir bilgiye daha sahip oldum . Alaçatı'da midye alıyordum. Satan çocuk güvenebilirsiniz biz 30 yıldır midye satıyoruz dedi. Elbet de bilgi o değil efendim , konu nerden geldi ama midyeci çocuk tüm midyeciler Mardin'li ve kürt olur dedi...Böylelikle bu gerekli mi gereklsiz mi olduğuna karar veremedğim bilgiyi de öğrenmiş oldum . E paylaşmadan da geçemedim.

Kaldığım sitede her eve 3 çocuk düşüyor. Ki bizim evde iki tane var. Ve asıl çocuklar burda temiz havadan olsa gerek full enerji ile yaşamlarını sürdürüyorlar. Çocukları çok seven ben sanırım İstanbul'a döndüğümde bir süre çocuk görmek istemeyeceğim. Bugün Alaçatı'da ablamın bir arkadaşının kızı elimi tuttu.Ve "ah Özge " dedim içimden bu yaşta en tozutucağın yaşta Çeşme'desin ve hale bak dedim. Güldüm içimden traji komik halime.Geldiğim ilk gece yaş ortalaması 75 olan bir arkadaş grubum oldu . Beni amerikano adlı oyunu oynamaya davet ettiler. Yahu dedim bir yarım saat oynarım biter dediğim oyun 4 saat sürdü .Birde bir hırslılar ki sormayın ama çok şekerlerdi. Ve geldiğim 3. gün gittiler... Gördüğünüz gibi bunda bile şansım yok :(

Ve sonra düşündüm yine.Ailemi çok seviyorum ama sanırım artık yaşım ve yaşadıklarımdan dolayı aile saadetinin maximum 5 gün olması gerektiğine karar vermiş durumdayım . Sürekli çocuk sesi , ağlaması ve ailemle birlikte olduğumu , kaldığımız sitede bir şezlongun bile olmadığını düşünürsek aslında ben 15 gün tatilde değil 15 gün Çeşme'deyim.

Yine de İstanbul'dan uzaklaşmak güzel . Ve sürekli şikayet ettiğim İstanbul'u özledim. Yok yok biz egzoz kokusuna , korna sesine , sabah işe yetişme telaşına alışmışız. Doğa , deniz , mutlu mutlu Ege insanları ulaşamadığımız hayat olduğundanmıdır nedir bize uzak kardeşim....

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Hergün ayrı bir renk aslında...


Her saniye birbirinden farklıdır ... Hergün aynı şeyleri yapıyoruz diye şikayet ederken aslında bugün dünden hep farklı olmuştur ve yarında bugünden farklı olacaktır. Hayat süprizlerle dolu , tabiki bazılarına daha adil davrandığı gerçeğini de göz ardı edemeyiz ama :)

Hayatımızı renklendirmek bizim elimizde.Ben şifreyi çözdüm galiba.Kendini sevmek işin aslı .Kendini sevince hayatı da seviyorsun , kızdıklarını affediyorsun , sıkıntılarına yol veriyorsun. Şükretmeyi bilince pembelerin rengi artıyor.Asıl mutluluk küçük güzelliklerin birleşiminden oluşuyor . Ben tek başıma bir cafeye gidip müzik dinleyip , kitap okumayı çok seviyorum. Ama bunu sevdiğimi unutmuşum. Daha doğrusu bunun beni mutlu ettiğini...Dün yani pazar günü evdeydim , yaştan dolayı sanırım artık pazarları eskisi gibi çalmıyor telefonum.E hepimiz büyüdük 30 lu yaşları geçirdik herkesin planı var haliyle.Neyse lafı uzatmayalım , aldım kitabımı kolumun altına, taktım kulağıma müziğimi attım kendimi yollara .Gittim en keyif aldığım cafeye , aldım içeceğimi değme keyfime o zaman .Şimdi bu size çok saçma gelmiş olabilir ya da Özgecim kafayı mı yedin de diyebilirsiniz . Ama ben bir rahatsızlık geçirdim ve bırakın bir cafeye gitmeyi tek başıma karşı bakkala gidemedim.İşte bunu düşününce halime şükrettim ve dedim işte mutluluk için çok uzakda birşeyler aramaya , birine mutlu etsin diye bel bağlamaya gerek yok. Ciddiyim yok...:)

Bir de dün birşey keşfettim. Eğer sizde 30'lu yaşlardaysanız inanın keyif verecek.
90'ların pop şarkılarını mp3 çalarınıza yükleyin , inanılmaz keyifli , böyle yüzünüzde anlamsız ama bir o kadar keyifli bir gülümseme oluyor.İşte size o şarkılardan bazılarını listeliyorum , deneyin bana hak vereceksiniz . Ama işin sırrı bunu yürüyüş yaparken dinlemeniz yani dışarda . İşte o liste :
1-Seyyal Taner - Gelme Üstüme
2-Hakan Peker - Ateşini Yolla Bana
3-Sertab Erener - Sakin Ol
4-Yonca Evcimik - Abone ( Bunda zorlama yok çünkü sonuna kadar dinlenmiyor )
5-Mustafa Sandal - Araba
6-Sezen Aksu - Hadi Bakalım
7-Grup Vitamin - Zeytinyağlı Yaprak Dolması

Sonra kokulu mumlar . Alın birkaç kokulu mum evinize ve yakın anlamsız zamanlar da . özel birgün olmasını beklemeyin. Koyun cd ye güzel bir müzik ve tabiki oturmayın ve ayağa kalkın ve dans edin . Evet dans edin...Aaaa hadi bunu hepiniz evde yapıyorsunuz biliyorum buna ek olarak sadece mum yakın ve o aromayı içinize çekin...Yine gülümsüyeceksiniz ve kendinizi mutlu hissediceksiniz...

Sabah oldu ve işinize gideceksiniz .Eveeet biliyoruuum çok sıkıcı , ama şunu düşünün yüzlerce insan bir işim olsun diye sürekli iş görüşmesine gidiyor bunu düşünün , bakın o zaman işe gittiğiniz de o bilgisayarınızın açılmasını ve klavyeye dokunup çalışmayı nasıl sabırsızlıkla bekliyor olacaksınız .... Tamam çok Polyannaca bir yaklaşım ama dedim ya mutluluk basit ve kolay şeylerden geçiyor...

İşte bunlar küçük ama kıymetli ve birleştiğinde büyük mutluluklar getirecek şeyler...
Bırakın aşkın sizi bulacağı varsa gelir bulur hem aşkın ansızın geleni makbuldur takmayın kafanıza , varsın hayat çok sevimli davranmasın size ne önemi var siz hayatın pembesini görün , gülün , geçin sonra size gıcıklığından bırakır sizle uğraşmayı ve gelsin mutluluk huzur ...A ama son olarak mutlusunuz , aşk sizi bulumuş , hayaller kapınıza gelmiş öyle koyvermek yok . Sıkıca tutun onu , keyfinizce yaşayın o anı , kim ne der demeyin keyfine varın çünkü yarın sizinle kalacağının garantisi yok .

Bu akşamlık da böyle ...Mutlulukların en güzeli sizin olsun ve sizin oldukdan sonra tüm keyifleri de size yapışmışsın ve hiç gitmesin inşallah ....

Ay hayat çok güzelllll....

22 Temmuz 2010 Perşembe

Kelebekler


Ben geçmişi unutamayanlardanım... Benim için çok önemli hele ki her geçen yıl bir önceki ni aradığımı düşünürsek herhalde sevindirici benim için geçmişi düşünmek...

Üniversiteden mezun olduğum günü hatırlıyorum da ... Kelebekler uçuyordu içimde...Sanki hayatın hep en güzel taraflarını yaşamaya başlayacaktım ...Öyle mutluydum ki gözlerimin mavisi bile bir başkaydı sanki.....

Aradan tam 9 yıl geçti.O kelebeklerin hepsi öldü , o mavi artık bulanık bir deniz gibi bakıyor etrafa... O kelebekler hiç doğru dürüst uçamadılar. Uçtuğunu sandılar ama hepsi yalanmış , o kelebekler başkalarının mutluluğuna uçtu bana da uzaktan kanat çırpınışlarını duymak kaldı .

O gözler neyi beklediğini bilmeden bekliyor sürekli , sabah oluyor akşam oluyor , mevsimler geçiyor ... Benim için hiçbir önemi yok ... Ben sevmedim bu halimi ama bir faydası yok... Hep kandırılmakla geçti ömrüm...Tanrı'ya sığındım . Biliyorum ki beni üzenler cezalandırılacak bu ümit beni hayata tutunduran ... Birini çok sevdim tüm hayallerimi onunla kurdum ama nerden bilebilirdim ki şerefsiz olacağını ... Ama artık önemi yok düşünmüyorum bile... Düşünmek bana iyi gelmiyor...Seyrediyorum herşeyi uzaktan ... Küçük küçük oyuncaklarım var benim , küçük sevinçlerim . Etrafım mutlu insanlarla dolu ,ne güzel ya bu da olmasaydı ... Ben onların mutluluklarından kendime günlük oyuncaklar yapıyorum ... Bana kalan bu küçük oyuncaklar... Ama gece olup yatağa girince yalnızım hem de çok ...Ve ben buna bile alıştım... Artık kelebeklerim yok ... Ama olsun.....

Sevgiyle..........

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Er ya da geç ...


Ah bu gözler neler gördü
Dostu gördü düşmanı gördü
Aşkı gördü hüsranı gördü
Derdi gördü dermanı gördü
Ne zenginler gördü gerçekten fakir
Ne büyük kişiler aşağılık yerle bir
Ne alimler gördü herkesten cahil
Er ya da geç gözümüzü yumduğumuz zaman
Neye yarar olsa şanın şöhretin ya da paran
Götüremez kimse giderken ne bir han ne bir hamam
Gözünü sevdiğimin dünyasından
Ne cahiller gördü gerçekten bilgin
Ne garipler gördü nefsine hakim
Ne fakirler gördü en zengindne daha zengin
Er ya da geç gözümüzü yumduğumuz zaman
Neye yarar olsa şanın şöhretin ya da paran
Götüremez kimse giderken ne bir han ne bir hamam
Gözünü sevdiğimin dünyasından

Bodrum,İskele,Düşünceler....



Geçen hafta 5 gün Bodrum'daydım.3 Senedir tatil yapmadığımı ve yaşadığım şeyleri düşünürsk bu 5 gün benim en büyük hediyemdi.Oldum olası denize bakmak beni rahatlatmıştır. O derin mavilik insanın yaşaması , hayata tutunması için bile tek önemli bir neden olabilir.O deniz kokusu , o derin mavisi insana yeter de artar bile.Tabi aklımda hep düşünceler oluştu ve hemen kağıda döktüm.

İskelede oturuyorum. Sırtım yandı ve çok acıyor. Yaslanmanın ne güzel bir duygu olduğunu anladım . Ama önemi yok , sırtımın acısının hiç önemi yok hem de . Bir yürek acısının yanında sırtım acıdan kavrulsa ne olur ? Üstelik sırtımın acısını merhemle giderebilirim , ama yürek acısı öyle mi onu ne tedavi edebilirsin ne de kimseyle paylaşıp derman olmasını sağlayabilirsin. Başınıza hoş olmayan şeyler gelir , sevdiğiniz insan sizi yarı yolda bırakır ,dostlarınız zor günlerinizde keyfindedir herşeyin. Eminim hepiniz yaşamışsınızdır bu tip şeyleri . Ben biraz ağır yaşadım , herşeyi ağır yaşadığım gibi ... Ama şimdi anladım ki benim sıkıntım sadece dost sohbetlerinde dedikodu malzemesi oluyormuş . Bunu öğrenmek çok kolay olmadı tabi. Öyle güzel anlıyorsunuz ki sizin arkadaşlarınız size tuhaf gözlerle bakıyorlar, bazen acıyorlar, bazen anlamıyorlar , bir bakıyorsunuz ki sizin sayenizde , sizin konularınız sayesinde dostlukları pekişiyor. Önce oldukça içleniyorsunuz bu olaylara sonra gülmeye başlıyorsunuz. Ben gülmeye başladım ne mutlu ki ...Uzakdan seyrediyorum olmayan dostlukları , vakti zamanın da birbirlerinden hazetmeyenlerin yalan sarılışlarını izliyorum. Sonra anlıyorsunuz vakti zamanında neden hırpaladım kendimi diyorsunuz , ailemi ikinci plana attım ne oldu dedim... Birde üstüne akıl aldım... Vay be dedim...

Çok güzel dostlarım var hala... Hepsinin bir notu var ama ... Artık herkes aynı değil... Anladığım bir şey de ki bu benim çok önemli dostluklar yıllarla değil yürekle oluyormuş... O gözler var ya o gözler oyle güzel anlatıyor ki sadece 2 yıldır hayatımda olan öyle güzel kişiler varmış ki meğer çevremde çok şanslıymışım.... Bir sürü dost biriktirmişim ... Kırıldıklarım oldu en önemlisi artık yapışması mümkün olmayan kırıklar... Artık önemi yok hepsine gülüyorum , gülümsüyorum , en kötüsü de ne biliyormusunuz onlara üzülüyorum...Öyle güzel kandırıyor ki herkes kendini , kimse geçmişi düşünmüyor bile... Kİm kime ne yapmış , kimin yanında kim olmuş kimsenin umrunda değil... Eğlence olsun yeter ....

Herkesin canı sağolsun...Bunlar yeni moda dostluklar ... Varsın olsun ben bu konuda demode olayım... Denize bakarken çıkardığım sonuçlar :
1)Karşındaki mutlu olsun diye kendi isteklerinden vazgeçmeyeceksin ,
2)Mutsuz olduğunda bu durumu kimseye çaktırmayacaksın , bırak kendi içinde yaşa. Sofralarda üzüntün meze olacağına , aç müziğini hatta sonuna kadar bağıra bağıra şarkı söyle .İnan bana başkasına anlatmaktan daha çok rahatlıyorsun ...
3)Kimseden medet umma , iyi günlerinde herkes kapını çalar , ama kötü günlerinde herkesin işleri çok yoğundur !!! O yüzden iyi günlerini de kendin yaşa kötü günlerini...
4)Geçmişi sen yine de unutma... Ne kadar güzel şeylere sebep olduğunu unutma... Kimse kıymet bilmese de sallama çok ... Sen seni biliyorsun , gül geç , üzül olanlara ....
5)Mutlu günlerinizi sadece yanınızdakiyle yaşayın ay o da gelsin ay bunu da davet edeyim demeyin... Sonra kocaman bir yumak olurlar ....Siz ve sevdiğiniz sadece ikinizsiniz bırakın başkaları kendilerine yapacak bişeyler bulsun...Amaaaan size ne ....

AYYYY HAYAT ÇOK ZOR ....................

8 Temmuz 2010 Perşembe


Yaz geceleri güzeldir.En sevdiğiniz yanınızda , güzel bir şarap evi ,limonata gibi bir hava , harika bir bahçe...İstanbul'da yoğun ve gergin bir iş gününden sonra yapılacak en güzel şeydir bunları yaşamak , içine çekmek...Belki küçük bir kaçamak ...Lİse aşıkları gibi , göz göze oturmak , bir iki kadeh içmek güzeldir.

Sohbete başlarsınız.Önce hava sudur sohbet , hatta bir an gelir tıkanırsınız , sözler bağıra bağıra susar.Birisi oturanlara bakar birisi bahçeye.Sonra konu gelir aşklara , sevgilere...Sevgilerin yalan , aşkların hikaye olduğunu konuşur durursunuz.Sonra yine susarsınız ...Göz göze gelirsiniz o an herşey durur , herşey susar ...Bir anda rüyadasınızdır , hafif şarabın etkisi de eklenince değme keyfine...Hafifi başınız döner ama mutlusunuzdur hatta hep böyle kalsam dünyayı düşünmeden çakırkeyif dersiniz...
Sonra rüya biter ..Eve gelirsiniz, bir ılık duş yatar uyursunuz...Ertesi sabah aklınız bir önceki gecede kalır ama siz yine işe gidersiniz...Çalışırken gün boyu bir önceki geceyi düşünürsünüz .Ama sadece düşüncede kalır çünkü karşı taraf çoktan yeni bir gecenin planını yapmakla meşguldur. Size, sadece o geceyi düşünüp hafif , utangaç bir gülümseme kalır...Rüya bitmiştir.Siz ve nedenleriniz yine başbaşadır...

Belki de nefes almak budur...Ötesini düşünmemek lazım....

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Ben Utanmaya Hazırım ....



Bir erkeği sevdi kadın...Hemde hayatında hiç kimseyi istemediği bir dönemde...Erkek öyle bir gönlünü çeldiki kadın , o erkeği özel sandı , şans ona güldü sandı , çektiklerinin ödülü olarak o aşkı aşk sandı.Ama yanıldı kadın her zaman ki gibi.Çünkü bütün erkekler aynıydı.Hepsinin egosu yüksekti,hepsi ana kuzusuydu,hepsi doyumsuzdu , hepsi sanki kendileri mükemmelmiş gibi mükemmel kadını arıyorlardı.

Evet ne kadar kabul etmesek de erkek ile kadın arasındaki fark çok...En basit ama en önemli fark ne biliyormusunuz erkeğin yüreği sadece etden , kadının yüreği sevgiden oluşuyordu .

Siz hiç çok aşık olarak evlenip sonra kocasından ayrılan , onun hiçbir şeyini beğenmeyen kadın gördünüz mü ? Şu anda cevabınız ne biliyormusunuz ? Tam tersi siz evlenmek için çeşitli kılıklara girip sonra bir gece de karısınıdan nefret eden erkek görmüşsünüzdür.Ben de gördüm... Hatta buna kesinlikle bir ceza getirilmesinden yanayım ... Bir insanı fiziksel yaralayınca cezası var , ama bir erkek bir kadın kalbini kırınca , onun hayatını mahvedince bunun hiçbir cezası yok . Erkek elini kolunu sallaya sallaya yeni kadınların hayatını zindan etmeye hazırlanıyor. Kadın ise kendini dünyaya kapatıyor , ağlamaktan insan içine çıkamıyor....Kadın kalp kırmaz , kırsa bile bunun üzüntüsünü yaşar. Erkek umrunda olmadan yaşar , hatta bazılarının ailesi birde bunla gurur duyar... Oğlum çok kızlar ağlattı diye günlerde hava atar hatta...


Aşık olmayak kolay değildir emek ister... Bu bir içki değildir bir rakıya başlarsın sonra şaraba dönersin ama aşk böyle değildir. Sevince tam seviceksin , hoşlandım diye düşünmeden aşk yaşarmış gibi yapmayacaksın ... Sevdiğin zaman gözünüde seveceksin, kötü huylarını da seveceksin , ellerini de seveceksin...Aşk iki kişiliktir tek başına karar veremezsin birisini kendine aşık edip arkanı döenerek kaçamazsın ...İŞte bunun hiç bir cezası olmadığı için etraf kalp , hayal katili erkekler ile dolup taşıyor.

Burdan duyrulur gerçek aşk kalmadı ... Ben yaşıyorum diyene inanmıyorum maalesef ... Gerçek aşk eski Türk filmlerinde kaldı , gerçek aşk şarkılarda kaldı...Bir bakın etrafınıza bana gerçek aşkı bulun , gösterin ... Ben utanmaya hazırım yeterki bana gerçek bir aşk gösterin...

2 Temmuz 2010 Cuma

Yeniden...


ÖĞRENDİM....

Uzun süredir yazmıyordum... Yazacak birşeyim olmadığından değil hayatın akışının hızlı olmasından dolayı...

2010 Temmuz ayındayız .Zaman ne çabuk geçiyor.Ucundan tutmaya çalışsamda hayal ettiğim 30'lu yaşlar bunlar değildi. Ama bazen hayat bize istediğimiz gibi davranmıyor. Bunu anlamak , bu duruma alışmak benim için çok zor oldu. Öyle anlar yaşarsınız ki hiç içinde olmayacağınızı düşündüğünüz hikayenin başrol oyuncusu olursunuz. Nefret etseniz de bu durumdan artık yapacak bişey yoktur. Rolünüzü oynar durursunuz. O hikayeyi herkes merak eder . Bazıları merakdan bazıları sizi düşündüğünden dolayı sorarlar hikayenizi. Ayırtedemezsiniz kim dost kim düşman. Önce üzülürsünüz , içinize kapanırsınız ,elersiniz insanları teker teker . Sonra umursamazsınız , kimseden sizi anlamanızı beklememeye başlarsınız çünkü sizi kimse anlayamaz ... Huy değiştiricem dersiniz sonra derin bir nefes alırsınız " tamam " dersiniz kendinizden emin bir şekilde "artık herkese ederi kadar değer vericem " dersiniz... Ama sonra bir bakarsınız ki hiç değişmemişsiniz yine almadan vermeye sonra üzülmeye devam edersiniz. Bu böyle bi kısır döngü devam eder gider....

Ağlardım her gece kimse bilmez...Sorgulardım neden ben diye .... Ama artık vazgeçtim , sorgulamıyorum hayatımı , kaderimi ... Sezen'imin dediği gibi "Gelsin hayat bildiği gibi gelsin..." Ne gelirse yaşıyorum , ne gelirse kabulum... Çünkü öğrendim başka şansımın olmadığını , öğrendim kaderin değişmeyeceğini... Öğrendim herkesin insan olmadığını ....