Betty'nin Hayatı

8 Nisan 2025 Salı

Bir Kitabın Etkileyici Yolculuğu

 İnstagram sayfam da gezerken bir mesaj isteği gördüm. Açtığım da beni çok mutlu eden , etkileyen bir mesaj aldım . Mesaj aynen şöyleydi . " Merhaba Özge Hanım , sahaftan bir kitap almıştım içerisinde isminiz yazıyor. Ayça Şen - Saatçi Bayırı adlı kitap. Sizin mi acaba merak ettim" Ve kitabın fotoğrafını yolladı. Ve evet benim el yazımla adım soyadım , kitabı aldığım tarih ve aldığım yer yazıyordu. İnanılmaz etkilendim. Bu kitap yaklaşık 20 sene önce müthiş bir  keyifle okuduğum bir kitaptı. 20 sene önce de çok kitap okur ve her kitaptan çok etkilenirdim. O zamanlar okuduğum ve beğendiğim kitapları ödünç verirdim. Biraz da zorla okuturdum dostlarıma .  Ancak bir süre sonra giden kitaplarım üzerinde ismim olmasına rağmen hiç geri gelmediği için 2012 'den bu yana asla kitaplarımı kimseye vermem . Zaten onlar bana ait her kitap da altı çizili cümlelerim , aldığım notlar var artık onlar sadece bir kitap değil benim günlüğüm, hislerim, kızlarıma bırakacağım anılar. Bu mesaj dan sonra mesajı bana yollayan sevgili Gizem ile uzun uzun yazıştık. Gizem 25 yaşında , Kilis'de öğretmenlik yapan , kitap aşığı pırıl pırıl bir genç arkadaşım. Güzel bir tesadüftür ki ben de bu kitabı alıp okuduğum da bu yaşlarlaydım. Hayatımın en güzel zamanlarından biriydi. Bu duyguyla sevgili Gizem'e de harika bir hayat diledim . Uzun uzun yazıştık, bu tatlış  ,harika bir öğretmen olan Gizem taaaa uzaklardan benim kalbime dokundu. Kitabım o sahafa nasıl ulaştı , kim üstünde benim adım yazılı kitabımı ya da kitaplarımı sahafa verdi , kaç kişiye dokundu o kitap hiç bilmiyorum . Beni bu uzun kitap yolculuğu çok etkiledi. Kitabın son durağının sevgili kitapsever dostum Gizem olması gülümsetti beni . İşte anılar , yazılar , minnak notlar o yüzden çok önemlidir. Bazen yolculuklar yaparlar , bazen sizi gülümseten mesaj olarak geri dönerler , bazen bir genç o kitabın ilk sahibini merak eder ... İşte ben de böyle bir yolculukta payıma düşen gülümsemeyi aldım. Şimdi benden km'lerce uzakta , genç bir kitapdostu bir arkadaşımda benim adımın yazdığı bir kitap var. Ve  bu güzel mesajlaşma ve olay hayatın için de beni gülümseten, yüreğime dokunan minik bir hikaye oldu kalbimi yumuşatan. 

Sevgiyle Kalın 

Özge Tokman 


23 Ekim 2024 Çarşamba

Bize Ne Oldu ?

 Son zamanlarda ülkemiz de yaşananları artık hiçbirimiz kaldıramıyor. Artık ne kendimizi güvende hissediyoruz ne huzurumuz kaldı . Aynı zaman da doğal olarak mutsuzuz da . Eski fotoğraflara bakıyorum hepimiz daha ışıl ışıl , daha mutluyuz . Peki ne oldu bize? Biz bize yeterken neden kimse eskisi gibi değil . Cevabı kendimce veriyorum. Buyrunuz efendim. 

Belki yaşadıklarımız belki hayat şartları bilemiyorum ama bazı değerlerimizi unuttuk , bencilleştik. Bencilleştiniz , çünkü ben hala yüreğimi korumaya çalışıyorum birkaç kişi ile. Eskiden bir dost , akraba , yakın hissettiğimiz kim varsa zor günler de sıkıntılı günlerde destek olurdu birbirine. Şimdi hiç biri kalmadı . Sezen'imin dediği gibi "Şimdi bir semt adı Vefa ". Bir bakın etrafınıza , konuşmalarınıza . Bir yakınıza moralim bozuk dediğimiz de aldığımız cevap benim de , çok kötüyüm cevap ben de valla , çok yorgunum ay sen bi de beni gör , param yok sıkıntıdayım a benim de kredi kartım ne geldi bir bilsen . Derde dertle cevap veren bir toplum olduk farkında mısınız ? Bu mudur ? Sahi biz bu hale mi geldik ? 

Olması gereken şu değil mi :  Çok kötüyüm diyen birine telefon açıp hadi gel bi kahve içelim demek , çok yorgunum diyen bir arkadaşımıza hadi geliyorum birlikte kafa dağıtalım , param yok dediğinde sana nasıl yardımcı olabilirim demek ne zaman kayboldu. Biraz palazlanan bir havalara giriyor , biraz düşsen aman bananeler havada uçuyor . Biz bireysel olarak iyiliği kaybettik , toplum ne yapsın . Biz dostlarımızı , kardeşlerimizi kırmışız tanımayanlar birbirlerini kırmış kimin umrunda. 




Cümleler önemli , kelimeler kıymetli . Düşünerek konuşun , yüreğinizi sıcacık tutarak cümle kurun. Zor gününüz de yanınızda olan kıymetli olsun , hissettirin. Zor seviyoruz kardeşim biz zor. Zor insan kıymetli yemin ederim. Öyle çok örneklerim var ki . Halbu ki kolay olmak , sevmek , sevgiye sevgiyle karşılık vermek , vefa , dostluk , yürekleri mutlu etmek , insanları gülümsetmek , kibar olmak .... Bunların hepsi bedava, bunların hepsi bizi kurtaracak , bunların hepsi yeniden toparlanmamızı sağlayacak . 

İyi ki varsın demek nasıl güzeldir bilseniz , bunu diyince iyi ki varız ı duymak nasıl iyi gelir biliyor musunuz ? Çok basit şeyleri neden zorlaştırıyoruz? Hayatı kolaylaştıralım ne olur . Sevgi , saygı ve kıymetle çözülür herşey . 

İyi bakın kendinize . 

Özge 

25 Nisan 2024 Perşembe

İnsanlık Öldü mü : Maalesef

 Yaşamımın her alanın da önce insan olmayı önemserim. Gün sonunda yatağa yattığım da kimseyi kırdım mı , birini gülümsettim mi diye sorgularım hep . Gittiğim bir restoranda garsonun iyi yürekli tavrı , trafik de birinin kibarca bana ya da birine yol vermesi , herhangi bir nedenle birinden duyulan güzel söz, yaptığın bir işte bir dostun ya da arkadaşın yüreklendirmesi , takdir etmesi benim için çok kıymetlidir. Gündelik yaşam da daha iyi bir arabaya binmek  , daha iyi bir tatile gitmek  , sosyal medya da daha iyi pozlar vermek adına insanlığımızdan uzaklaştığımızı hissediyorum. Farkında mısınız eskiden insanlık , dostluk , arkadaşlık adına ne varsa ne kıymetliyse artık günümüzde hiçbir kıymeti yok. Kalbim buna izin vermese de artık insanlık oyununun bu şekle girmesine alıştım. İtiraz ettiğim şeyleri artık içim de sindirerek kimseye yansıtmıyorum. Ve ben insanlığımı yitirmeden yaşamaya devam ediyorum . Bir konu hakkında üzülen yakınımın yanında olmaya , ben de varsa olmayana vermeye , mutlu ve hüzünlü günler de yakınlarımın yanında olmaya , canını asla acıtmamaya devam edeceğim. Çünkü ben de böyle besleniyorum, böyle uçuruyorum kalbimdeki kelebekleri . Ama dengeler değişti a dostlar. Yeni yaşam da bunlara yer yok. Kıymetli olan zor olan artık. Biz zor günlerimiz de yanımız da olanı yücelendirmeyi , onu mutlu etmeyi , kaybetme duygusunu çoktan yitirmişiz. 


Çocukluğunuzdaki anlara bir dönün. Ailemiz de , komşularımız da şu cümleleri ne çok duyardık . ' Canım komşum en zor anım da bana koştu , can dostum beni kimselere değişmez , işte bu ve buna benzer sebeplerden ben onu kıramam, göz yaşına kıyamam , ne günlerimiz oldu o günleri yok sayamam 'tanıdık geldi değil mi ? Ama şimdi şu sözleri duyuyor musunuz ? Ben duymayalı epey oldu , kendi içim de yaşıyorum öyle davranıyorum ama artık yok . Tükendi . Bitti. Ve MAALESEF İNSANLIK ÖLDÜ.





20 Ocak 2020 Pazartesi

Babama Mektup

canım Babam ,

23 Kasımda akşam 8 civarı bizi bırakıp gittin. Hem de o kadar savaşa rağmen o kadar büyük badireler atlatmışken... Bir an da gittin be baba ... Ben deli gibi sürekli içimden seninle konuşuyorum,ama bir de yazmak istedim baba. Şu başına , başımıza gelenleri yazmak istedim. Seni yazmak istiyorum baba , saatlerce ağlamak istiyorum baba.



Ah baba öyle zor zamanım da bırakıp gittin ki böyle çok acı bir tokat gibi ,denizlerde boğulmak gibi , ıssız bir yerde birden yapayalnız kalmak gibi oldu. Bak ne oldu baba anlatayım sana nasıl bırakıp gittin bizleri . Ekim başında bir baktım ki babam bastonun yok , dedin ki kullanmayacağım artık . Birden ne oldu baba ? Kendine yakıştıramadın mı ? Laf da edilmezdi ya sana birşey diyemedim. Bilseydim böyle bunun sebep olacağını yapışırdım paçana , bir adım bile attırmazdım sana ,sarılırdım ama nerden bileyim ben :( Sonra 15 ekim günü tam Ada'yı okuldan alacakken sen aradın beni , dedinki "Özge ben düştüm Kadıköy'deyim protezim çıktı galiba ambülans çağırdım , beni hangi hastaneye kadırırlar bilmiyorum ama gel " . Hemen Ada'yı sınıfından aldım , atladım arabaya Haydarpaşa Numune'ye geldik . Acilde yatıyordun , bacağın bedeninden ayrı gibi duruyordu ama çok korkmadım ilk başta ne olacak dedim ameliyat olur geçer . Sonra ablam geldi. Kırk saat beklettiler seni o minnacık sedye de . Önce film sonra tomografi ve sonuç kötüydü. Kötü kırılmış bacağın , eski protezin hasar görmüştü yapamayız dediler ameliyatı masada kalır dediler. İnanamadık , olmaz dedik hepimizin kaç katı yaşama sevinci vardı sende olur mu öyle şey. Sonra Ada'nın arkadaşının annesi bir doktor önerdi . Hemen yolladık filmlerini . Riskli ama başarılı bir ameliyat yapabileceklerini söylediler dünyalar bizim oldu . Sende kabul ettin ve hemen seni ambulansla Tuzla'daki hastaneye götürdük . Hastaneye yattın , doktor da geldi o gece iki kere bayıldın gözümüzün önün de  öyle korktum ki karnım burnum da dedim ölüyor babam . Ama meğerse strestenmiş . Rahatladık . Ertesi gün hemen ameliyata aldılar seni . O beklemek ne zordu , ama 4 saat sonra çıktın ameliyattan . Odaya getirmediler seni . Yaşından dolayı yoğun bakıma aldılar , ama doktorun bana bir video yolladı sen konuşuyordun o kadar iyidin ki pembe pembe idi yanakların . Derin bir oh çektik hepimiz. Herkes bana sürekli kızıyordu baba ."Hamilesin durma ,hamilesin dinlen " Ben evde oturamıyordum ama senin sağlam çıktığını göreyim ama hep göreyim diyordum . Hem sürekli senleydim hem de sürekli mücadele halindeydim. Olsundu karnımdaki tutunurdu zaten ama herkes benle olsundu . Biliyor musun baba ben kimse beni bırakmasın isterdim. Ama özellikle ailem bırakmasın isterdim. Ama istedikçe yalnız kalıyor insan anladım şimdi . Sonra 2 gün yoğun bakımda kaldın sonra odaya çıktın . Zor bir hastaydın , laf dinlemiyordun ama biz ümitsiz değildik . Kolay değildi birden düşüp ameliyat olmak. 5 gün sonra çıktın hastaneden , o çok sevdiğin o hayatında ilk kez bu kadar çok sevdiğin sadece ve maalesef 3 ay oturduğun evine geldin. Bir gece kaldın ama bu sefer de bağırsaklarını bozdun . Ah babam ben sana bakardım ama gel görki 1 aydan az kalmıştı doğumuma bu sefer seni başka bir hastaneye kaldırdık yine ambulansla 1 hafta da orda yattın . Düzelmiştin ama enerjin düşmüştü , halin yoktu ve iştahın gitmişti. Nerdeydi o yoğun bakımda ki pembe yanaklı babam . :( Ama olsun düzelirdin o ameliyatdan çıktın ya herşey olurdu. Zaten herkes diyordu "tamam artık birşey olmaz "ama ben hiç rahat edemedim hissettim galiba gideceğini baba :( .Sonra yine eve geldin baba. Bu sefer de bacağının ağrıdığını söyleyip durdun , yanında sana bakan bayana güvenmedin , ablama güvenmedin . Oturman lazım dedik oturmadın , biraz da ağrına mı gittin muhtaç gibi mi hissettin bilmiyorum ama redettin herşeyi , herkesi . Doktorun geldi bir gün eve ki nasıl şanstı senin için doktor ama olmadı işte. Dediki "Yaşar abi sen burda zor olacak hasta bakım merkezine mi gitsen acaba "sen de hemen istedin götürün beni diye Ada'da yanımızdaydı gittik ilk hasta bakım merkezine nasıl ağır geldi bana , nasıl kalbim sıkıştı benim babam evlatları varken bakım evinde olmamalıydı. Ama avuttular beni iyileşip eve dönecek dediler. Yine bir ambulans faslı yerleştirdik seni.Hiç içime sinmedi , elimden de birşey gelmiyor kalmış doğumuma 3 hafta . Hem orda hemşire vardı hasta bakıcı vardı. Ama içim rahat değil . Sadece iki gün kaldın . 29 ekim de ikinci günündü sabah kalktım sana kek yaptım . Bayılırdın benim kekime biliyor musun artık kek yaparken ağlıyorum hıçkıra hıçkıra ah babam ah . Geldim yanına öylece yatıyordun. Sanki biraz da zor nefes alıyordun . İki lokma ye diye neler ettim o gün. c vitamini al diye çay kaşıklarına mandalina mı sıkmadım yok yemedin , keki mama haline getirdim yemedin . Sadece yatmak istiyordun , hatta ben bile umrunda değildim. Sonra kardeşin geldi onla konuştun , üzüldüm ama incinmedim , neyse dedim iyi olsunda .O gün kızdım sana" baba bak su bile içmiyorsun , içmen lazım neden böyle yapıyorsun , ölmek mi istiyorsun " dedim. Sende bana dedin ki yok yavrum neden ölmek istiyeyim "dedin. O an öyle rahatladım ki tamam dedim babam atlatır dedim. Ama yok yemiyorsun birşey , sonra hemşireyi çağırdım dedim serum takın böyle olmaz .Ve hemşire bulamadı damarını bayılacaksın diye çok korktum. Yalnızdım orda nasıl kötü hissettim kendimi seni kucaklayıp en güzel hastaneye götüresim geldi . Bu ülke deki hasta bakım evlerinin hepsi palavra anladım. Çok kızdım ve daha iyi biryer buldum Ataşehir'de . Ablama Mehmete söyledim aldık seni yine bir ambulansla götürdük oraya. Orası bir tık daha iyiydi . Ama sen iyi değildin baba . Bacağını unuttuk bu sefer nefesin dardı .Ama herşey den önce yemek yemeliydin baba. Koskoca Yaşar Nihat Tokman mama yiyordu ya .İçine kapanmaya başladın orda , yavru bir kedi gibi oldun ya da içine kapanık bir çocuk gibi. İçim çok ıkıntılıydı hep , her fırsatta yanındaydım yanında ben olursam sana birşey olmaz sanıyordum. 3 Kasım günü bir pazar günüydü Ada'yı doğumgününe götürdüm sonra sana geldim. Çok kötüydün ,sinirliydin oksijen takılsın istemiyordun . Bana , hemşirelere bağırdın taktırmadın oksijeni.O gün nasıl korktum , yalnızdım ve çok korktum. Hemşireler de benden korktu . Olmaz dedim orda ölecektin hemen aradım sağı solu ve Gataya kaldırdık seni.Ben o gün çok korktum , anladım elimizden kayıyordun. Geçici bir bilinç kaybın vardı , öyle zor geldiki öyle görek seni. Doktor geldi genç bir doktor. Dediki "babanız sabaha çıkmaz , acil bir dializ ve yoğun bakımı olan hastane bulun " aradım ama bulamadım ah ne zormuş hasta olmak bu ülke de anladım . Hemen benim doktorumu aradım doğumuma 8 gün kalmış , bu cümle karşısında korktuk Mehmet'le baba. İnsanın doğumuna 8 gün kala babası ölmemeli baba.Daha çok erkendi çok . Sonra bir mucize oldu sonda takılınca sana kendine geldin , doktor geldi benden özürdiledi öyle ümitsiz konuştuğu için . Dünyalar benim oldu . Sonra önlem için seni yoğun bakıma aldılar , orda iyi olmaya başladın kan değerlerin hepimizden iyiydi. Beni hamileyim diye almıyorlardı yoğun bakıma ama ablam özel izin aldı.Seni en son gördüğüm gün 7 Kasım perşembe günü. Hiç aklıma gelmezdi seni son kez göreceğim. Geldim yanına çok iyiydin yemeğini ben yedirdim. Tatlı istemiştin benden keşkül yedirdim sana çok sevdin. Bebekten konuştuk , dedim bak sende çık hastaneden bende doğurayım ne güzel dedik. Sonra uykun geldi öptüm seni hem de iki kere ayrıldık .İçim rahattı iyiydin be baba. Sonra geceleri zor oldu bana uyumadım telefona baktım hep . İyiydin ama sadece fizik tedaviyi retediyordun . Kızıyorduk sana bir de su içmiyordun . Alt tarafı su ama içmiyordun.İşte ben o zamanlarda hep diyordum iyileşemiycek babam diye . Ama kimse bana inanmadı . 3 Kasımda da kimse inanmamıştı bıraksaydık seni o gün ölürdün. O hafta sonu ilk kez gelemedim sana doğumdan önce dinlenmeliymişim. 11 Kasım da doğuma gittim baba herkes vardı birtek sen yoktun baba. İÇim hep tedirgin girdim doğuma anlamsız bir sıkıntıyla. Sonra ablam sağolsun geldi yanına canlı yayın yaptık .Son konuşmamızdı görüntülü. Sana minik kızım Mİra'yı gösterdim. Hemen dedin ki "ne kadar minik ağzı burnu var "çok güzel bir kız dedin. Bende dedimki iyileş , iyileşeyim getiricem sana. Ama getiremedim baba , dediğin gibi minnak ağzı burnu olan bir  kız oldu Mira baba. Ve aynı sana benziyor hele bakışları . aynı sen bazen korkuyorum baba sen bakıyorsun gibi geliyor. 13 Kasımda ben eve çıktım , ağrım çoktu ama ben yıkılmam ayaklanırım .Aklım hep sende . Sende eve çıkmıştın fizik tedavici birini buldu ablam sana çok sevmişin . Hele demişki yılbaşında yürütürüm ben seni of dünya benim oldu. İyiydin çok iyiydin o yüzden tam iyileşince hem sen hem ben öyle geleyim dedim sana. Demez olaydım aptal kafam ah aptal kafam . Nerden bileyim böyle olacağını. Evde bir bebek ki benim için mutluluk ,ama içim hep buruk . Ablam ve Mehmet baban çok iyi diyip duruyor . İyisin çünkü o kadar şey atlatmışın , doktorlar eve çıkabilir demiş. Ama sonra sana hep Mira'nın fotoğraflarını videolarını yolladım hiç cevap vermedin .Dedim görmüyor herhalde. Sonra 23 Kasım günü sabah oldu . Bana cevap geldi sende "Mira hoşgeldin ailemize"diye . O son mesajın oldu baba son. Şu ana kadar bir kere baktığım içimi yakan en son mesaj o . O gün evde ilk kez çocuklarla yalnız kaldım baba .Mehmet senin yanındaydı , annemin de işi vardı. İÇim de  anlamsız , kocaman bir sıkıntı . Her zaman her insana olan sıkıntıdan başka bir sıkıntı tam kalbimin üstünde . Sonra Mehmet geldi akşam üstü baban çok iyi dedi bana . Oh dedim içimden ama sonra ... Birden fırladı yerinden asansöre doğru gitti , bana arıycam seni dedi ama suratı çok kötüydü.Mehmet yalan söylemez , söyleyemez . O an yıkıldım , anladım birşey olduğunu . Sanki hayatımda bir perde kapandı , birşey uçtu içimden acıklı acıklı . Sonra Mehmet aradı beni , saklamaz benden birşey "Özge dedi hazırlan babana götürücem seni çok iyi değil " dedi. Çok kötü oldum anladım öldüğünü ama içimden bile diyemedim . Ablamı aradım ulaştım sonunda beni üzmemek için yok birşeyi alete bağladılar dedi , inandım inanmak istedim. 12  günlüktü Miracık onuda aldık yanımıza Kartal Devlet Hastanesine geldik. Ne kötü bir yer ,indik arabadan ve Mehmet bana acı gerçeği söyledi "babam öldü " .Benim çocuk ruhlu , hayata benden daha bağlı babam öldü . Herşey boştu ağlayamadım sadece çok midem bulanmaya başladı ama yok ağlayamıyorum sadece bağırıyorum ve yürüyorum . Morga doğru babamı son kez görücem son kez  .Ben sonlardan hiç hoşlanmayan ben çocukken taşındığımız zaman son gece bu evde diye ağlayan ben , okulun son günlerinde hüzün basan ben işte en acı sona doğru gidiyordum . Babamın yüzünü son kez görmeye . Ve çekmeceyi açıyor adam babam minnacık kalmış yüzüyle uyuyor gibi ama soğuk yatıyor orda .Koklaya koklaya öptüm , çocukluğumdan beri belki ilk kez böyle koklaya koklaya öptüm babamı . O hissetmedi ama ben kokusunu çektim içime , yanağımı buz gibi yanağına yatırdım birkaç saniye . Ordan kalkar benim babam dedim sonra içimden sabaha kalkar şaka yaptı bana , bize diye düşündüm yemin ederim. Kafayı yiycem sandım babam ama yemiyorsun babam.Eve geldik sonra Mira daha 12 günlük bebek , emmek istiyor emziriyorum başka çarem yok ama gözyaşlarım o minnacık kafasına düşüyor .Öyle zor zaman da gittin ki baba , acımı çok kötü yaşıyorum. Meğerse acıyı yaşamak bile lüksmüş bazı durumlarda. Çıkmak istiyorum deniz kenarında bağıra bağıra ağlamak istiyorum. Acıyor kalbim heryerim ama yok çıkamıyorum .Ah babam kendini ölüme bilerek attın babam . Haraket et dedikçe etmedin, su içmedin bilmiyorum acaba gitmek mi istedin. Bilmiyorum.  İnsanlar geliyor gidiyor kabus gibi herşey . İnanamadım hele ilk birkaç gün kapı çalacak geleceksin sandım , sanmayı bırak babam inan bir ara buna inandım. Sonra korktum kendimden biri 6 yaşında  diğeri 15 günlük bebeğim var ama buraya kadarmış kafayı yiyceğimi sandım. Dua okuttuk benim evde sana , en sevdiğin tatlıyı dağıttım herkese. Ne zor baba bir bilsen . Benim keşkelerim beni yiyip bitirirken nefes almak ne zor baba. Ben seni çok seviyorum baba sen de beni seviyorsun biliyorum. Senden birşey hiç istemedim baba bilirsin. Kimseden birşey istemem  ben , sende öylesindir. Ama bir tek birşey istiyorum senden beni biryerlerde duyuyorsan , ağladığımı görüyorsan ne olur rüyama gir baba ne olur konuşalım biraz. Kıyafetlerin hala evimde dokunamıyorum , sadece geçen gün gömleğini kokladım . O kadar iyi geldi ki hem ağladım hem de huzur buldum. Sen den sonra anlamsız geliyor herşey bana . Ve inanki düzelmek istiyorum , yeniden hayata karşı umutlanmak istiyorum. Ama olmuyor yapamıyorum . Çocuklarım için ayaktayım ama bir yanım hep eksik sanki böyle yaşanmaz gibi hissediyorum. Aptal gibi babası vefat etmiş arkadaşlarımı arıyorum bazen diyorum yapamıyorum , çok acıyor canım geçer mi diyorum . Herhal de salak olduğumu düşünüyorlardır. Ama rahatlıyorum konuşunca .Toprağın altına hiç yakışmadın baba , rahmetli babam demek hiç olmuyor baba. Beni bir yerlerde görüyorsan sakın unutma beni baba. Ben seni hiç unutmuycam hiç . Sana karşı hatalarım olduysa da beni affet olur mu ? Ve tek tesellim bir gün mutlaka kavuşacağız babam.

İki numaran
Özge

24 Temmuz 2019 Çarşamba

Aslında bir 40 yaş ve ben adlı bir yazı yazdım ama onu daha sonra yayınlayacağım.

Yazmak istediğim başka birşey var o da ebeveynlik ve çocuklarla ilgili. Baştan belirteyim ben ne bir psikoloğum ne de bir bilirkişi. Çok kitap okurum ayrı ama okumakla uzman olunmuyor biliyorsunuz :) Ben hislerimi , tecrübelerimi yazıyorum , bir amaç için değil yazmayı sevdiğim için yazıyorum .

Ben 5,5 yaşında bir kız annesiyim , bir de yine tesadüf ki 5,5 aylık bir bebeğim daha var karnımda :) ki bunun konuyla alakası yok :)

Her annenin olduğu gibi benim de bazı endişelerim var çocuğum ve çocuklarımız hakkında. Her anne gibi çocuklarımızın fiziksel ve beyinsel  gelişimi ile ilgili olarak elimizden gelen herşeyi yapıyoruz. Ama annelik çocukları sadece yedirip içirmekle olmuyor maalesef. Çocuklarımızın toplum içerisindeki özellikle kendi arkadaşları ile olan iletişimleri , sosyalleşmeleri ve haraketlerinden de sorumluyuz . Açıkçası benim savunduğum bir kaç tane tez var. Doğrudur yanlıştır bilemem , iddialı da konuşamam ama tecrübelerim ve gözlemlerimi de gözardı edemem. Bunlardan bahsetmek istiyorum.

Bir kere ben "çocuklara karışmayalım kendi aralarında halletsinler" fikrine külliyen karşıyım.
Ve bu fikri bakın sağınıza solunuza nerde huysuz çocuklar -ki çocukların huysuz  olma sebepleri de çoğunlukla ebeveynlerdir - var onların ebeveynleri kendi aralarında halletsin derler. Asla katılmıyorum bu fikre çocukların yaşı 8 ve üzeridir evet o zaman kendileri halletmelidirler . Ama 3,4,5,6 yaşlarındaki çocuklar kendileri halledemezler. Orda ya birbirlerine zarar verirler ,ya da saf iyi niyetli olan daha haşin olan çocuğun zorbalığına maruz kalır. Burada yapılması gereken bakın bence diyorum , her iki ebeveynin de objektif bakarak bakın objektif de diyorum :) kendi çocuklarını güzellikle incitmeden uyarmasıdır. Bakın iki tarafın da uyarması bir tarafın değil.
 " Başka bir çocuğun üzüldüğü noktada diğer çocuğun yaptığı hiçbirşeyi çocuk o daha diye esgeçemeyiz , başka bir çocuğun üzüldüğü nokta da sadece kendi çocuğumuzun hali mutluysa es geçemeyiz " bu kadar net . Her neresi olursa olsun başka birçocuk eğer sizin çocuğunuz dan ötürü üzülüyor ya da ağlıyorsa çok özürdilerim ama hiçbirşey olmamış gibi davranmamlısınız.



Benim kızım pek ağlamaz ama ağlamadığı için bu birşeye üzülmediği anlamına gelmez .Üzülüyor ama nasıl biliyormusunuz üzüntüsünü arkadaşlarının yanında değil sonradan anlatarak , sonradan uyurken dişlerini gıcırdatarak anlatıyor ve benim içim parçalanıyor.  Ağlamayan çocuk üzülmüyor ağlayan çocuk üzülüyor diye birşey yok . Benim ağlayan çocuğa içim çok üzülür ama her ağlamaya değil tabi . Örnek vermek gerekirse Ada ağlamayan , kendi kendini çok güzel oyalayan , benimle, babasıyla ya da kendi ile vakit geçirmeyi seven bir çocuk .Elbette arkadaşlarıyla oynamayı da çok seviyor. Arkadaşları da onu çok sever hatta bazıları tutkuyla sever. Ama çoğu tabi çok yakın okul arkadaşları , çocukluk arkadaşları ama bazıları ise Ada'yı kaşına gözüne sevmiyor ,Ada tüm nazları niyazları çekiyor diye seviyorlar. Benim kızda safmıdır nedir , oyuncaklarını paylaşır beğendiysen al eve götür der , biri oyunda yenilir arıza yaratır başka oyun oynayalım der Ada tamam der. Deli olduğum huyu işte ne yaparsın , değişmiyor çocuk . Dolayısıyla talibi çok yani kaşına gözüne değil uyumuna geliyorlar.Ada gibi tanıdığım da birçok çocuk da var çok şükür . Ama senin çocuğun herşeye ağlıyor , paylaşmıyor diye "ona dokunmayın huyu böyle "diyemezsiniz. Paylaşmayabilir her çocuk paylaşacak diye birşey yok ama sen çocuğunu uyarmakla ona anlatmakla sorumlusun. Bak güzel evladım sen arkadaşınla paylaşmıyorsan onun da senle paylaşmasına ben izin vermiyorum demelisin. Diğer çocuğun hakkını savunmalısın , diğer çocuğun ebeveynini ve diğer çocuğu üzmemek adına.  Ama burada rahatsız olduğum birkaç konu var . Yine ebeveynler ... Hani o hiç karışmayan ebeveynler. Çocuğun evladın başka bir çocuğa  maddi manevi önemli değil zarar veriyor. Ama ağlayarak kendini yere atarak birşey yaptırmaya çalışanlar , açık aleni belli ki diğer çocuk mağdur , diğer çocuğun annesi kendini hırpalıyor en önemlisi haksız yere kendi çocuğunu hırpalıyor ve sen ağaç gibi duruyorsun DURMA canım durmamalısın . Ben bu olayları çok yaşadım ama geç aydım. Hatta beni bir arkadaşım uyardı da öyle aydım . Bana dediki Özge sen başka çocuğu üzmemek için kendi kızına boşyere kızıyorsun,ona 20 yaşında gibi davranıyorsun dedi . Evet çok haklıydı , çünkü ben herhangi çocuk olursa olsun sadece kendi kızım değil eğer farkediyorsam akran zorbalığını ve anne müdahale etmiyorsa kızıma söyleniyorum boş yere boşuna da çocuğumu hırpalıyorum. Çocuk elinden oyuncağı alınıyorsa , ya da her yaptığını yapan biri olduğun da sırf annesi üzülmesin diye kendi çocuğuma da yaptırmıyorsam burda çocuğum ya da bu duruma kalmış başka çocuk ağlamıyorsa üzülmüyor demek değildir. Elbette anlıyorum her çocuk aynı değil ama bunun ceremesini diğer çocuk ve ebeveyni çekmemeli kendi ebeveyni müdahele etmelidir.

Hiç kimse hiç kimsenin oyalayanı değildir. Herkes sevdiği için bir biriyle görüşür , hayatı paylaşır ... Aynı şey çocuklar için de geçerli . Kendi çocuklarınız ile iyi vakit geçirmeye çalışın . İnat huyları var hem de nasıl ama bunu başka çocuklara bel bağlayarak ya da başka çocukların hayatlarını değiştirmeye çalışarak kendi çocuklarınızı mutlu etmeye çalışmayın , edemezsiniz de zaten .

Sevgi dolu yetiştirin çocuklarınızı park da , bahçe de oynarken sadece gözünüz üstünüzde olmasın , kulağınız da hep onlarda olsun . Ne konuştukları diğer çocuklara nasıl davrandıkları önemli.

Bir de en önemli konulardan biri de özellikle ev ortamında "aaa ne güzel odalarında oynuyorlar" diye düşünüp başıboş bırakmayın sürekli kontrol edin. Unutmayın iki çocuğun aniden sesleri kesiliyorsa orda bir vukuat vardır mutlaka :) . Diğer bir konu ise çocuğa çocuk emanet etmeyin, diyelim ki biri 9 biri 4 yaşında aman da ne güzel oynuyorlar demek kadar yanlış birşey yoktur , büyük çocuk egosunu merakını hep küçük çocuklarda giderir unutmayın.

Gözlemlerim bu kadar ...

Okuduğunuz için teşekkür ederim , kahkahalar atan çocuklarla dolu bir dünya dilerim.

Özge






19 Mart 2019 Salı

Bir Garip Hayat

Yine uzun süredir ihmal etmişim buraları ve yine bir yazma isteği geldi . Nasılsa okur sayısı 10'u geçmiyordur ben içimden geldiği gibi yazayım.

Hayatı yaşamak bence sorgulamaktan geçiyor. Sorguluyoruz , hedef belirliyoruz , hayal kuruyoruz , o olursa bunu yaparım bu olursa onu yaparız derken ömür geçiyor farkında mıyız ? Kaçımız anımızı yaşıyoruz ya da kaçımız hayatı tam kurallarına göre yaşıyoruz. Ya ilişkilerimiz ne kadar zor. Ne kadar karmaşık , ne kadar samimiyetsiz. Anne , baba , dost , arkadaş , eş , akraba , çocuk , patron , iş arkadaşı ... Hiç farketmez hepsini karıştırdık . Bize en uzaklara yakınlaşmaya en yakınlarımıza uzaklaşmaya başladık. Size en kıymet verene çantada keklik , yerden yere vurana başınıza taç yaptınız. Eskiden böylemiydi bilmiyorum. Sanki değil di gibi geliyor en azından öyle hissediyorum. Ya da eski fotoğraflara bakınca gözlerde o masumiyeti , o güzel kalpleri görüyorum. Eskiden esnafa bile saygımız vardı . Mesela bizim mahallemiz de iki tane kırtasiye vardı. Biz hep birinden daha fazla alışveriş yapardık ama çok ender zamanlarda aradığımız birşeyi bulamayıp diğer kırtasiyeye giderdik, annem beni dışarıda bırakır girerdi elimizdeki diğer kırtasiye torbasını görürlerse ayıp olmasın diye. Fedakarlık yapanların , iyi insanların yaptıkları dilden dile dolaşır unutulmazdı. Hep bir vefa olurdu insanlar da birbirlerine karşı hala eski komşularımızın bize yaptıkları ne bileyim anneme yaptıkları iyilikleri hep kulaklarını çınlata çınlata konuşuruz. Muhabbetler hep şöyle olurdu , bir gün bizim arabamız yoktu birisi seyehate gidecekti bilmem kim onu arabasıyla havaalanına bıraktı sağolsun denirdi. Kimse karşılık için iyilik yapmazdı yürekler hep güzeldi ama yapılan iyiliklerde unutulmazdı.Yapanla yapamayan aynı kefeye konmazdı. Şimdi böyle mi siz dostunuz , anneniz , iş arkadaşınız , eşiniz her kimse için bir ince düşünürsünüz ama düşünmeyen kıymetli olur. Ve artık farkında mısınız çark bu yönde dönmeye başladı . Bakıyorum da herkes alacağını alana kadar gülüyor yüzünüze , siz de onlar gibi davranır buharlaşıp gidiyorlar hayatınızdan. Eskiden birisi üzgünse birisinin cenazesi varsa müzik çalınmaz , düğüne derneğe gidilecekse gizli gizli gidilirdi . Ben fazla hassasım normal değil siz benim gibi olmayın ayrı ama birinin derdi varken ve bunu biliyorken inat gibi sağa sola foto koymayın , biri size mutsuzum diyorsa bırakın işinizi gücünüzü yanında bitin. Yoksa çekilmiyor inanın bu dünya herşey mekanik oldu ama hala daha kalplerimiz var , onu unutmayalım ne olur.



Fikrinize herkes denk olmak zorunda değil ama biraz daha yumuşak olmaya ne dersiniz? Belki sizin bu duruşunuzdan üzülen birileri vardır. Sözler ah sözler dikkat edilmesi kolay ama umursanmayan sözler , tepkiler empati kurarak verilmeli . Bu kadar zor hayat koşulları , bu kadar teknoloji bizi esir almışken sevdiklerinize sahip çıkın , seni seviyorum demek yetmez ne demiş Frida"Ben senin beni sevdiğinle değil nasıl sevdiğinle ilgileniyorum" ne kadar doğru . Şimdi aklıma ne geldi hani sizlerin belki bilmeden benim kırıldığımız kişiler bize en yakınken biz derdimizi , kederimizi başka biriyle paylaşıyoruz ya bazen benim bu duruma çok içim acıyor. Bu neden biliyor musunuz ? İnsanların artık önceliklerini yitirmiş olması , insanların vefasız olması , çok özürdilerim üzüleceksiniz ama sizle işlerinin bitmiş olması , daha önemli işlerinin! olması. Bilmeden ya da bilerek kaç kişiyi ihmal ediyorsunuz bir düşünsenize ? Bir test yapalım mesela ... En sevdiğinizle ( bu sevgili değil kardeş , dost ,evlat ,ana baba farketmez ) en son ne zaman sinemaya gittiniz ? Kardeşinize ,abinize ne bileyim sizin hep yanında olan bir arkadaşınıza en son ne zaman seni seviyorum iyi ki varsın dediniz ? Telefonda birinin sesi kötü geldiğinde en son ne zaman onu mutlu edecek bir şey yaptınız ? Ya da ailenizden biri , eş , dost arkadaş yine farketmez birisi ile bir kahve içmek için önemli bir programınızı karşınızdakine söylemeden ne zaman iptal ettiniz ?

Şimdi benim için bir düşünün yakınlarınızı , ihmal ettiğiniz biri var mı ? En son kimi gülümsettiniz haydi bir düşünün ? Ve yapın ... Mutlu ettikçe mutlu olacağınızı hissedeceksiniz.

Sevgiler
Özge

17 Haziran 2017 Cumartesi

38 oldum ...İnanamıyorum :)

Geçen hafta ( 12 Haziran ) doğumgünümdü ... Tam 38 oldum ... İnanamıyorum ... Hem 30'lu yaşlarıma çok güzel şeyler sığdırdım hem de 20'li yaşlara ne zaman veda ettim hatırlamıyorum bile. 

Hangisi daha güzel deseniz bir seçim yapamam ama 20'li yaşlarımın enerjisini ve şimdiki yaşımın aklımı birleştirmeyi çok isterdim. 

Hersene doğumgünüm de ya buraya ya defterime birşeyler karalarım . Zaten oldum olası yazmayı da severim . Doğumgünleri benim için özeldir ne unuturum ne de unutulsun isterim. Elbet çocuk değiliz hiçbirimiz ne önemi var ama insanın tüm koca yılda bir kere daha özel hissetmesinin , çevresindekiler tarafından şımartılmasının ne mahsuru olabilir ki .Bunlar hayatın neşesi , gülümseme nedenleri. 



Bu yıl doğumgünüm de bir değişiklik yaptım ve tüm sosyal medyadan doğumgünü tarih bilgimi sildim . Bakalım ne olacak diye . Bir nevi sosyal bir test , bir kamuoyu sonucu  çıktı . Neden biliyor musunuz , Artık herkes o kadar sosyal medyacı olmuş ki orda doğumgününü göremeyince ne aklına geliyor ne de başka birşey . Ya bizim zamanımız da sosyal medaya mı vardı? Tamam ben biraz fazla takıntılıyımdır , doğumgünlerini unutmam , dostlarımın eşlerine kadar bilirim ( ki onlar hiç bilipte mesaj bile atmazlar  :) ) hatta evlilik yıldönümlerini bile bilirim . Neyse beni örnek almayın ben biraz tarih konusuna takıntılıyım .Ama gene de şu sosyal aleme pek güvenmeyin , yoksa üzülürsünüz , hatta üzebilirsiniz de benden söylemesi . 

Herkes gibi ben de her doğumgünlerim de yeni kararlar alırım . Benim biraz kötü bir huyum vardır ve nefret ederim bundan . Nefret ettikçe ve keşfedildikçe de yaralanırım. Veeeeee bu yeni yıl ve yeni yaşımla birlikte çöpe attım bu nefret ettiğim huyumu .Ben eskiden beri maalesef insanların mutluluğu , iki gram gülümsemesi için kendimi feda eden , nedense bencil olamayan ( ki bencil olanı dövmüyorlarmış hatta daha kıymetli oluyormuşsun onu anladım ) bir tiptim. Yani özetlemek gerekirse hayatımın en mutlu günü , dönemi vs. nasıl adlandırırsanız olsun eğer bir tanıdığım mutsuzsa , yalnızsa rahat edemem mutlaka hayatıma onu da katardım . Dolayısıyla sosyal , mekan bilen , daha doğrusu gezmeyi seven de bir insan olduğumdan isterdim ki herkes herkesi tanısın. Yav sanane özgecim sanane. Sana mı düştü derdi ... Evet derdi bana düşmüş ve bunu tam 20  yıl sonra yani 38 yaşımda anladım . Ve nasıl anladım ... İnsanların nankörlüğü ile anladım , insanların nasıl değiştiği ile anladım ve insanların hayatıma nasıl sızıp sonra aldıklarını alıp çekip gitmesiyle, bazen kendimi çok yalnız hissettiğim de anladım . 

Sonra paranın , pulun , şanın , şöhretin en güvendiğim insanları nasıl değiştirdiğini 38 de anladım ... Ve gerçek insanların , aile terbiyesi almış görgülü insanların değişmediğini anlayarak aile terbiyesinin ve vicdanın en büyük erdem olduğunu anladım . 

Ben cümlelerime dikkat ederken çoğu canım dediğim insanların kelimeleriyle beni nasıl incittiklerini anladım . Ve 38 yaşında koca koca insanların ben hatalarını affederken  acımasız ve bencil olduğunu anladım . 

Hak hak , adalet diye tavuk gibi ordan oraya koşan bir Özge'yim ben hala da öyle . Hatta kızarlar bana yakınlarım "oyunu kurallarına göre oyna" ... Çok duygusala bağlama , çok iyi olma .... Ama elimde değil herşeyi layıkıyla yapmak isteyen bir kalbim var benim . Kardeş mi dünya durmalı , dost mu dünya durmalı benim için . Ama oyunun kuralları değişmiş. Yalan dolan olmuş herşey ... Bazen bana diyorlar bilmem kimi niye sildin facebookdan, ordan burdan ... Tek bir nedeni var bana olsun olmasın haksızlık yapıldıysa ben ve sevdiklerime karşı silerim... Arkasından kötü konuştuğu bir insanın herşeyini beğeniyorsan karaktersizsen gidersin bu kadar net .... Ben böyleyim , 38 yaşındayım işinize gelirse ....:) Oldum olası herkese mavi boncuk dağıtanları sevmem . Sana canını feda edenle etmeyen bir olur mu , senin sevdiğin ile sevmediğine haraketin bir olur mu ey insanoğlu ...Olmamalı, yapma , etme şu mübarek günde elini vicdanına koy eğer hala bulabilirsen ...  

Çok yaralandım , çok taktım, çok ağladım  ... Hayatımın her döneminde ama annemi ama eşimi arkama alarak yaralandım . Ama 38 yaşımda öğrendim ki boş bomboş ...Gerek yok ne çabalamaya hirbirşeyde ne başka birşeye anlamayan anlamıyor ... Ne gerek var anlatmaya , zorlamaya ... Ve işte 38 yaşımda öğrendim ki vicdan rahatsa bitti... İş , çoluk çocuk hatta yorgunluk hepsi bahane insan görüşmek isterse görüşür istemezse her neden bahane olur kopar gidersin. Ve ben 38 yaşında kan bağım olsun olmasın , canımın içi olsun olmasın - ki nasıl bağlıyımdır - arkalarından el sallıyorum . Üzülmüyorum , takılmıyorum , ağlamıyorum . En önemlisi çabalamıyorum . Çok yaptım yoruldum ,ağladım ama üstüne türk kahvesi içmişim gibi bir rahatlama bir güzellik geldi bana üstelik . 

Ve yüce Allah'ım beni manevi olarak zor durumlara düştüğüm zamanlarda kıymetli armağanlar veren yüce Allah'ım yeni yaşımda binlerce şükürler olsun .  Temiz kalbimi bilip bilip karşıma güzel insanlar çıkardığın için binlerce kez şükürler olsun .

38 yaşımda daha da anladım bir aile olmanın , dürüst bir eşin , her anlamda güvendiğin bir eşinin olmasının ne kadar kıymetli olduğunu , akıllı ve vicdanlı bir evlada sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğumu 38 yaşımda anladım . 


Ve yeni yaşımdan dileğim sağlık ... O olsun ben de ve tüm sevdiklerimle diğer herşeyle  mücadele edebilirim. Çünkü başardım , çünkü yeni yaşımla birlikte içimdeki Polyanna'yı öldürdüm. Ben seviyorsam o da seviyordur diyen Polyanna var ya gitti , bitti. İstemezdim öyle olsun ama ben 2017 'ye uyum sağlayamıyorum başka türlü . Yol vermem bu yüzden Polyanna'ya :)

Yeni yaşımdan dileğim tüm ailem , sevdiklerim , dostlarım yanımda olsunlar... Daha çok kitap okuyayım , daha çok müzik dinleyeyim , daha çok huzur , daha çok kızımla olayım  istiyorum .Çocuklar hiç üzülmesin , tüm ülkemin içi merhametle dolsun istiyorum. 
 Hespi bu ... Hoşgeldin 38 ... Ve Perde ....

Sevgiyle 
Özge